window.dataLayer = window.dataLayer || []; function gtag(){dataLayer.push(arguments);} gtag('js', new Date()); gtag('config', 'G-PL579JGDYH'); Gönüllere: MUHTELİF KONULAR
MUHTELİF KONULAR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
MUHTELİF KONULAR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Mart 2023

BERZAH ÂLEMİ, ECEL VE RUH

 

Resûlullah (s.a.v.) (yere) bir çizgi çizdi ve “Bu, insandır.” buyurdu. Sonra onun yanına bir çizgi daha çizerek, “Bu da ecelidir.” buyurdu. Ondan daha uzağa başka bir çizgi çizdi ve şöyle buyurdu: “Bu da emelidir. İşte insan bu hâlde iken (yani emeline kavuşamadan) ona daha yakın olan (eceli ansızın) geliverir.” (İbnü’l-Esîr, Câmiu’l-Usûl)

Herkesin vefatından itibaren, dirileceği zamana kadar, kabrinde geçen vakte ‘berzah âlemi’ denir. Berzah âleminin başlangıcı, ölüm anı; sonu ise, ikinci Sûr’a üflendiği, insanların tekrar dirilerek mahşerde toplanacakları zamandır.

İnsanın görülen vücudundan başka bir de ruhu vardır. Ruh; hakikat ve mahiyeti itibarıyla bedene aslâ benzemeyip gül suyunun gül yaprağına nüfûzu gibi bütün bedenin her tarafına nüfuz etmiş, nûrânî, latîf bir varlıktır. Beden, ruhun kendisinde durmasına müsait oldukça o beden diri olarak kalır. Eğer ruhun bedende durmasına mâni bir şey meydana gelirse ruh, bedenden ayrılır ve ölüm meydana gelir. Yani ruh, cesette bulundukça ceset diri olur, ruh çıkınca ceset ölür. Allâhü Teâlâ’nın kanunu bu şekildedir.

Her insanın ömrü, Allâhü Teâlâ tarafından takdir olunmuştur. Takdir olunan müddetten fazla veya az yaşamak ihtimali yoktur. Müddet nihayet bulduktan sonra ise bir an bile yaşanamaz. Binâenaleyh katledilen kimse dahi kendi eceli ile ölmüş olur. Yoksa ömrü için takdir olunan müddeti tamamlamadan ölmüş değildir. Bir kimsenin eceli gelince, ruhları almak ile vazifeli olan Azrâîl aleyhisselâm, hemen o kimsenin ruhunu, vücudundan çıkarır ve böylece o kişi ölür.

Eğer ölen kişi, sâlih bir kimse ise Cennet’ten gelen rahmet melekleri onun ruhunu Arş-ı A‘lâ’ya çıkarırlar.

Eğer ölen kimse kâfir veya fâsık bir kimse ise Cehennem’den gelen azâp melekleri, onun ruhunu Azrâîl aleyhisselâm’ın elinden alıp Siccîn’e götürürler.

Ceset kabre konulduktan sonra ruh, suâli anlayacak, azâbın elemini duyacak, nimetin lezzetini anlayacak derecede bedene iâde olunur. Lâkin dünyada olduğu gibi bedeni hareket ettirecek derecede tamamen cesede nüfûz edemez.

Azrail (A.S.)’ın İki Yüzü

06 Ocak 2023

Size ne oluyor ki,….”

 

Büyük Fetih

3 Ocak veya 11 Ocak tarihi, İslâm tarihinde Mekke-i Mükerreme’nin fethinin sene-i devriyesidir.

İslâm tarihinde bazı mühim dönüm noktaları vardır. Birincisi, Bi’set; yani Efendimiz (sav)e peygamberliğin gelmesidir. Ona peygamberlik gelince, son peygamberin kendilerinden olmasını bekleyen Yahudiler perişan olduğu gibi Mekke’de başta Kureyş olmak üzere insanlara liderlik yapmak, üstünlük kurmak isteyenler de bertaraf oldular. Bu sebeple bütün bu zümreler, Kur’anın  hak kitap olduğunu, Hz. Muhammed’(sav)in son peygamber olduğunu çok iyi bildikleri halde menfaatleri elinden gittiği için İslâm’a düşman oldular.

Özellikle Kureyş; Sevgili peygamberimiz(sav) başta olmak üzere bütün Müslümanlara, bilhassa fakir ve kimsesiz olanlara, hatta Efendimiz(sav) i korumaya devam eden Haşimoğullarına bile elinden gelen her türlü sıkıntıyı, işkenceyi, boykotu yapmaktan geri durmadı, öldürmekten  bile çekinmedi. İslâm’ın ilk 13 senesi böyle çileli geçti.

Daha sonra Peygamberimiz(sav) ve ashabı hicretle rahatladılar.

Medine-i Münevvere’ye hicret, İslâm tarihinde ikinci bir dönüm noktasıdır.

Medineliler, onlara benzersiz bir fedakârlıkla sahip çıktı. Müslümanlar güçlendi. Medine-i Münevvere, Hadisi şerifte de ifade buyrulduğu üzere;

İslâm’ın Kubbesi, İman beldesi, Hicret toprağı,…” Ve İslâm devleti oldu.

Ancak; Kureyş başta olmak üzere, Yahudiler ve diğer müşrikler düşmanlıklarını daha da artırdı. Sırası ile Bedir, Uhut, Hendek imtihanları başarı ile geçildi.

Allah Resulünün ashabı, canlarını mallarını feda etmekten çekinmediler.

Şehit oldular, gazi oldular, çok büyük hizmetler yaptılar ve Allah katında çok büyük manevi dereceler kazandılar.

Bilhassa Hudeybiye de gösterilen muazzam bağlılık ve biatlerinden Cenab-ı Hakk o kadar razı ve memnun oldu ki, o biatlerini Kur’an-ı Mübin de medhü sena etti ve Büyük Fetih yani Mekke-i Mükerreme’nin fethi müjdelendi. Hicretin sekizinci senesi, müşrikler Hudeybiye antlaşmasına riayet etmediği için Allah’ın emri ile kan dökülmeden Mekke-i Mükerreme’nin fethi nasip oldu.

Bu Fetih üçüncü bir dönüm noktasıdır.

Nitekim, o zamana kadar civardaki Arap kabileleri İslâm’a meyletmişler, ancak Kureyş’in zararından çekindikleri için beklemede kalmışlardı. Kureyş bertaraf olunca, uzun zamandır istediklerine kavuştular ve İslâm’a koştular.

Nasr suresinde şöyle buyrulur:

“Allahın yardımı ve Fetih geldiği zaman. Ve Sen (Ey Habibim) insanları

 dalga dalga,(kitleler halinde) Allah’ın dinine girdiklerini gördüğün zaman.

 Allah’ı Hamd ile Tesbih et ve Ondan mağfiret dile. Elbette O tevbeleri fazlasıyla kabul edendir.”

İşte bu ayetler, Fethi ve sonraki büyük inkişafları müjde ediyordu.

İslâm dini hiçbir zaman tepeden inmeci olmamıştır. Büyük Fetih aslında önce kalplerin fethi olmuştur. Dinde zorlama da yoktur. Baskılardan kurtulan insanlık artık kendi istekleri ile İslâmla şereflendiler. Hatta onlardan önce Kureyş İslâm’a koştu. İslâm’ın nuru, Sevgili Peygamberimizin alemlere Rahmet olan güzel hasletleri onların kalplerindeki inkar bulutlarını dağıttı ve onlar da Allah Resulünün ashapları arasına katılıp ömürlerinin geri kalanını son nefeslerine kadar son nefesleri dahil İslâm için hizmet ve cihatla geçirdiler.

Onlar da çok büyük manevi dereceler kazandılar.

Ancak, bir hususa işaret etmek istiyorum. Amellerin derecesi zorluklarına göredir. Sonraki Müslümanlar da Allah yolunda bir ömür gayret etseler de ilklerin derecesine hiç çıkamadılar.

Hadid suresinin 10.ayeti kerimesinde şöyle buyrulur:

“(Ey müminler!) Size ne oluyor ki, Allah yolunda mallarınızı sarf etmiyorsunuz? Hâlbuki göklerin ve yerin mirası (zaten) Hz. Allah’ındır. İçinizden; Fetihten (Mekke’nin fethinden) evvel, Allah yolunda (mallarını) harcayıp Allah yolunda savaşanlarınız, diğerleri ile eşit olmazlar. Onlar, fetihten sonra iman edip de Allah yolunda mallarını harcayıp, savaşanlardan, fazilet ve derece bakımından daha üstündürler. Bununla beraber Hz. Allah (bu iki zümreden) hepsine en güzel olanı (yani Cenneti) va’d etmiştir. Allahü teala bütün yaptıklarınızdan haberdardır.”

İslâm’ın garip zamanlarında, hizmete, yardıma en çok ihtiyaç varken Allah yolunda koşturanlarla, rahat zamanlarında bu işi yapanların asla bir olamayacağını bu ayeti kerimeden daha güzel ne anlatabilir.

Bu tür zamanlar kıyamete kadar tarihin değişik devirlerinde olagelmiştir.

Gayret edenler en büyük manevi kazancı elde etmişlerdir.  

***

Müziksiz ilahi – Mekke Medine Yolları

BİR EVİN HİKAYESİ