Yüce İslam dini, bütün insanlığa en son ve en mükemmel bir din olarak gönderildiği için, kendi mensuplarına da bu şuuru layık görmüş, onları İslam’dan mahrum olanlardan daima üstün kılmıştır. Her Müslüman bunun farkındadır.
Nitekim Sen Müslüman mısın diye sorulduğu zaman “evet Müslüman’ım“ şeklinde değil; ”Elhamdülillah Müslüman’ım” diye cevap verilip, İslam’ın bir nimet olduğunun hatırlatılması ve hamd edilmesi bundandır.
Hadis-i Şerifte İslam’ın bu üstünlüğü şöyle ifade edilir:
“İslamiyet daima yücedir, üstündür, hiçbir şey ondan daha üstün olamaz.”
İşte bu üstünlük şuuru sebebi ile Müslümanlara; gayri Müslimlerle her türlü ticari, insani ve medeni münasebetlerde izin verilmişken; onlarla kalben beraber olacak, kalplerini yabancılara meylettirecek durumlar caiz görülmemiştir.
Nitekim her namazda ve her rekâtta okuduğumuz, Kuran-ı Kerim’in anahtarı olan Fatiha suresinin son ayetinde; “Ğayril mağdubi aleyhim ve lad dallin” derken, Yahudiler ve onlar gibi Allahın gazabına uğrayanlardan, Hıristiyanlar ve onlar gibi Allahın yolundan sapanlardan uzak olmak için Mevla’mıza dua etmekteyiz.
Yine bundan dolayıdır ki; Namaz gibi en mühim bir ibadeti, güneşe tapanlara benzememek için; güneşin doğduğu, zirvede olduğu ve battığı anda kılmak, ateşe tapanlara benzememek için ateşe karşı kılmak, mekruhtur.
(Muharrem’in onuncu günü oruç tutan sevgili Peygamberimiz (sav)’e, bu günde Yahudiler de tutuyor, denince; ”öyle ise biz de onlardan ayrılmak için seneye dokuzu ila beraber tutarız.” Buyurmuşlardır.)
Peygamber efendimiz (s.a.v.) Medine-i Münevvere’ ye geldiklerinde Ensar’ın yılın iki gününde eğlendiklerini gördü de onlara; “Bu iki gün nedir?“ diye sordu. Onlar da; Cahiliye döneminde bu iki gün bizim bayramımızdı dediler.
Bunun üzerine buyurdular ki:“Allahü teala sizin bu iki gününüzü onlardan daha hayırlısı ile değiştirdi. O da Kurban ve Ramazan bayramıdır.” (Ebu Davud, 1134)
Ayrıca bayramların, dinlerin sembolü olduğunu açıklayarak şöyle buyurmuştu: "Her kavmin bir bayramı vardır. Bizim bayramımız da bunlardır.”(Buhari, 909)
Böylece Müslümanlar kendi bayramlarına kavuşup, cahiliye adetlerinden uzaklaşmış oldular.
Bu mevzuda şu soru akla gelebilir. Bizim niyetimiz yabancılara benzemek değil; şeklen benzerliğin ne mahzuru var? Evet, niyet zaten asıldır.
Ama unutmayalım ki Allah Resulünün niyeti elbette hepimizden sağlamdır. Ama bu mevzu o kadar mühim ki Yüce Mevla’mız şeklen bile benzerliğe razı değil. İslam her şeyi ile diğerlerinden ayrı ve özeldir. Ortaklık yani şirk kabul etmez.
( Büyük İslam âlimi İmamı Rabbani Hz. şöyle buyurur:
“İki dini tasdik etmek şirktir. Gayr-i Müslimlerin kendi dinlerince değerli saydıkları hususi günlerine onlar gibi katılıp rağbet etmek (Allah muhafaza) şirktir ve küfür’ dür.” (Mektubat-ı şerif, c.3/ m.41)
Yabancılara benzemenin toplumlara zararını Sosyolojinin ilminin kurucusu olarak kabul edilen büyük İslam âlimi İbn-i Haldun, şöyle anlatır:
”Benzemek, taklit etmek onu güzel görüp benimsemeye yol açar. Hâlbuki mağlup ve geri olan topluluklar, kendinden üstün gördüklerine özenip taklit ederler. Bu taklit onları ilerletmediği gibi, bir de kendi benliklerinden, manevi değerlerinden uzaklaşıp mahrum kalmalarına ve neticede tamamen çökmelerine sebep olur.”(İbn-i Haldun, Mukaddime Terc.465/22)
Bu bakımdan, sadece son birkaç asır, batı Hıristiyan âleminin maddi yönden gelişmişliği, Müslümanlardaki inanç ve üstünlük şuurunu zedelememelidir.
Maddi üstünlük zamanla el değiştirir durur. Bu da bir imtihandır.
Asıl olan maneviyat ve ebedi hayattır. Al-i İmran suresinin 139. Ayet-i Kerimesinde bu husus şöyle ifade ediliyor:
”(Ey müminler)Sakın gevşeklik göstermeyin, hüzünlenmeyin, eğer gerçekten inanıyorsanız, en üstün olan daima sizlersiniz.”
(Asrı saadetten bir misal : Uhud harbi her yönden ibretlerle doludur. Müslümanlar, Bedir’den sonra burada da müşriklere galip gelmişlerdi.
Ancak; okçuların yerini terk etmesi ile çok büyük sıkıntılar yaşadılar,kayıplar verdiler.
Harbin sonunda Müşriklerin reisi Ebu Süfyan galip bir eda ile şunu söyledi:
Harp sıra iledir. Bu gün Bedrin karşılığıdır. Bunun üzerine Hz.Ömer (ra), Resulü Ekrem (sav) efendimizden izin alarak ona şu cevabı verdi:
Hayır! Siz hiçbir zaman üstün değilsiniz. Çünkü bizim ölülerimiz şehittir,Cennettedir, Sizinkiler ise Cehennem’dedir. İşte hakiki iman budur.)
Böyle bir imanı kalbinde taşıyan kimse, başkalarına rağbet etmez.
Gayri Müslimlerin ne yılbaşı’ları, ne yortuları, ne bozuk inanç ve aile yapıları; ne de bozuk yaşantıları, hangi ambalaj içinde gelirse gelsin, nasıl empoze edilirse edilsin, onları etkilemez.
Hakiki iman sahibinin; ne yılbaşı ile, ne onun eğlencesi ile, ne de piyango adı altında içimize sokulmak istenen kumarla işi olur.
Hakiki müminlerin gözü, gönlü; İslam’dan, Kuran’dan ve Resulullah’ tan başka bir şey görmez.
Bu sebeple onlar, Ayet-i kerimede müjdelendiği gibi daima üstündürler.
Böylesi kâmil bir imana sahip olmaktan daha büyük bir zenginlik olabilir mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder