window.dataLayer = window.dataLayer || []; function gtag(){dataLayer.push(arguments);} gtag('js', new Date()); gtag('config', 'G-PL579JGDYH'); Gönüllere: Ekim 2022

31 Ekim 2022

Sen, bu orduyu arttır.

 

GECE ORDUSU

Selçuklu Sultanı Alparslan’ın ve oğlu Melikşâh’ın vezirliğini yapmış olan meşhur Nizâmülmülk, âlimlere, zâhidlere ve ilim talebelerine bolca ikramda ve harcamada bulunurdu. Bazı hasımları, onun bu harcamasını bahane ederek Sultan Melikşâh’a şikâyette bulundular. “Nizâmülmülk, âlimlere ve dervişlere yılda üç yüz bin altın sarfediyor. Eğer bu meblağ orduya harcansa, İslâm sancakları İstanbul surlarına çekilirdi” dediler.

Sultan Melikşah, onların bu şikâyetlerini Nizâmülmülk’e bildirdi. O, şöyle cevap verdi:

Ben, ihtiyar bir adamım. Esir pazarında satılsam kıymetim 3 altını geçmez. Siz gençsiniz, sizin dahi kıymetiniz 100 altını geçmez. Hâlbuki Allâhü Teâlâ, sana ve senin vâsıtanla bana, kimseye vermediği bunca nimetleri ihsân etmiştir. Şimdi sen onun dinini muhafaza eden, onun kitâbını hıfzedenlere üç yüz bin dînârı çok mu görüyorsun!

Sonra sen orduna her sene bunun kat kat fazlasını sarf etmektesin. Hâlbuki o askerlerin en kuvvetli olanının atacağı okun ulaşacağı mesafe, bir mili geçmez. Kılıcı da ancak kendisine yakın olan düşmanlara ulaşır. Hâlbuki ben bu mal ile sana ‘gece ordusu’ diye bir ordu hazırladım ki senin askerlerin uykuda iken onlar Cenâb-ı Hakk’a dua ve ilticâ için kalkarlar. Ellerini açıp gözyaşlarıyla dualar ederler ki onların duaları Arş’a ulaşır. Onunla Rabbimiz arasında hiçbir perde olmaz. Sen ve askerlerin dahi onların duaları hürmetine böyle huzurlu yaşamakta, geniş rızıklandırılmaktasınız.

Sultan, bu sözleri işitince ağladı ve “Sen, bu orduyu arttır” dedi.

22 Ekim 2022

İnce Sözler

 

Kur’ân-ı Kerîm’e kim çok saygı gösterirse, hürmet ederse Kur’ân-ı Kerîm ilminden en çok istifâde edecek kişi odur…

Bir insana verilebilecek en büyük nimet, diğer insanların manevî terbiyesine, hidâyetine ve irşâdına vesîle olabilmektir. Bundan daha üstün bir vazîfe yoktur.

Muvaffakiyet, birlik beraberlikle olur. Maddede birlik beraberlik olmaz. Mânâda birlik beraberlik olur.

Maddî hastalıklar var; bir de manevî hastalıklar var. Maddeten hasta olan bir insanı ilaçsız, tedâvisiz kendi hâline bırakırsanız ne olur? Ya hastalığı devam eder, artar veya daha kötüsü olur, ölür. Kalp de böyle işte… Eğer bir kalp üç gün ilim ve hikmetsiz kalırsa çok büyük zarar görür veya -Allah korusun- o kalp ölür.

Öyle bir devir geldi ki herkes kendine göre bir din anlayışı çıkarıyor. Kitap, Sünnet, İcmâ-ı Ümmet, Kıyâs-ı Fukahâ ve Ehl-i Sünnet akîdesi öğretilmediği takdirde herkes, her akıl, nefs-i emmâre onlara yol gösterip, herkesin İslâmiyet’ten farklı bir şey almasına sebep olur…

Cenâb-ı Hak, (Yûnus Sûresi’nin 7. âyetinde) âhiret hayatından bahsediyor. Onlar âhiretten haberleri olmadığı için dünyaya razı oldular ve daha da kötüsü kalpleri o dünyalık şeylerle tatmin oldu… Îman kalplerine giren insanların en güzel tarafı, dünya ve maddî şeylerle, makam ve mevkî ile tatmin olamamalarıdır.

İbâdet çok kıymetli; ama helâl lokma olmadan ibâdet, doğruluk, dürüstlük nasıl olur? İnsanların şirâzeden çıkmasının, istikâmetlerini şaşırmasının sebeplerinin başında helâl lokma (yiyememeleri) geliyor.

Senenin tamamında yapılan ibâdetler, îmânı muhâfaza etmek içindir. Îmânı muhâfaza etmek; ‘iki parmak arasında suyu tutmak’ gibidir. Bu da ancak Hazret-i Allâh’ın muvaffak kılmasıyla mümkündür. Burada bizi kurtaracak olan farzlar, vâcipler, sünnetler, müstehaplar, sadaka-ı fıtır, öşür, kul hakkına dikkat… Îmânı muhâfaza etmek için bu ibâdetlerin tamamını yapmak lâzımdır.

19 Ekim 2022

AHİRETTE ÖZÜR VE BAHANE YOKTUR .

 Güzelliğinden dolayı günaha bulaşan güzel bir kadını, kıyamet günü getirdiklerinde: “Neden günah işledin?” diye soracaklar. Cevaben diyecektir: “Yâ Rabbi, beni güzel yarattın, bu yüzden günah işledim!” Bu sırada Allahü teala, Hazret-i Meryem’i getirmelerini emredecektir. O kadına: “Sen mi daha güzelsin yoksa bu mu? Biz onu daha güzel yarattık ama o güzelliğinden dolayı aldanıp günaha düşmedi!” denilecektir.


Daha sonra yakışıklığından dolayı günaha düşen yakışıklı bir erkeği sorguya çektiklerinde: “Neden günaha düştün?” diye soracaklardır. O cevaben şöyle diyecektir: “Yâ Rabbi, beni yakışıklı yarattın; bundan dolayı kadınlar bana yöneldi, ben de aldanarak günaha düştüm!” Bu sırada Yusuf aleyhisselamı getirerek ona: “Sen mi daha yakışıklısın yoksa Yusuf mu? Biz ona cemal ve güzellik verdik ama o aldanarak günaha düşmedi!” denilecektir.


Daha sonra bela ve sıkıntılarından dolayı isyan ederek günaha düşen birisini getirecekler. “Neden isyan ederek günaha düştün?” dediklerinde şöyle diyecek: “Yâ Rabbi, bana şiddetli bela, musibet ve sıkıntılar verdin, bu yüzden isyan ederek günaha düştüm” Bu sırada Eyyub aleyhisselamı getirerek o adama şöyle denilecek: “Senin belan mı daha şiddetli idi yoksa Eyyub’un mu? Halbuki biz onu şiddetli belaya uğrattık ama o isyan ederek günaha düşmedi” denilecektir.

İşte böylece özür ve bahane yolu günahkârlara kapanmış olacaktır.

17 Ekim 2022

“Onların aklı yok!...."

 İsâ Âleyhisselam bir dağa çıktı. Dağda güneşin harâreti altında ibâdet eden yaşlı bir zât gördü. O Yaşlı Abid Zata dedi ki:

“Niçin kendini güneşten koruyacak, soğuk ve sıcaktan muhâfaza edecek bir gölgelik yapmıyorsun?”

Yaşlı âbid şöyle cevap verdi:

“Ey Allah’ın Peygamberi! Ben geçmiş peygamberleri dinledim. Yedi yüz seneden fazla yaşamayacağım. Binâ ile meşgul olacak zamanım yok.”

İsâ Âleyhisselam dedi ki:

“Ben sana hayret edeceğin bir şeyi haber vereceğim. Âhir zamanda ömürleri yüz seneyi geçmeyecek bir kavim gelir. Onlar saraylar, köşkler inşâ eder; bağlar, bahçeler kurarlar. Bin sene yaşayacak kimselerin emel ve arzularına sahip olurlar.”

Bunun üzerine yaşlı Âbid Zât şöyle dedi:
“Onların aklı yok! Vallâhi onların zamanına yetişmiş olsaydım, ömrümü bir secdede geçirirdim.”

[Tefcîru't-Tesnîm Fî Kalbin Selîm, c.1, s.386]

Son nefese kadar son nefes dahil her nefeste imanda, istikamette, Allah Yolunda daim ve kaim olabilmeyi, Rabbimize öyle ibadet etmek suretiyle, adeta ömrümüzün tamamını bir secdede geçirmiş gibi olabilmeyi, kalbinde imanın halavetini ve simasında secde eserlerini muhafaza edebilmeyi Cenabı Hakk cümlemize, cümle ümmeti Muhammede ve Ehlimize nasip ve müyesser buyursun dua ve temennisiyle

15 Ekim 2022

Yellenildiğinde Sağır Olabilmek

 


Abdurrahman Bin Hatem (ölüm:851) Belh 'de yaşamış tasavvuf alimi.

Bir kadın ona bir mes'ele sormak için gelir ve boş bulunup yanında gaz kaçırır. Kadıncağız mahçup olmasın diye; "Kızım benim kulaklarım ağır duyar, biraz daha yüksek sesle konuş ki söylediğini işiteyim” diyerek kendisine "sağır" süsü verir.
Kadın da: "Kulağı sağır, benim yellendiğimi duymamıştır" diye sevinir.
Hatem edeb gözetip bundan sonra o kadın vefat edinceye kadar halk arasında sağır olarak göründü.
Bu yüzden "Hatem-i Esam” (Sağır Hatem) diye meşhur oldu.

***

BÜYÜK VEZİRİN İNCELİĞİ TIKLAYINIZ...

11 Ekim 2022

RÜZGÂRLARDAKİ HİKMETLER

Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Rüzgâr, Allâhü Teâlâ tarafından, (onun emri ile) gelen şeylerdendir. Bazen rahmet olarak gelir, bazen de azâp olarak gelir. Bu sebeple rüzgârın estiğini gördüğünüzde ona sövmeyiniz. Ve Allâhü Teâlâ’dan onun hayrını isteyiniz, şerrinden de yine Allâhü Teâlâ’ya sığınınız.” (Müsned-i Ahmed)

Allâhü Teâlâ, Rum Sûresi’nin 46. âyet-i kerîmesinde şöyle buyurmuştur (meâlen): O’nun âyetlerinden birisi de rüzgârları müjdeleyici oldukları hâlde göndermesidir ki size hem rahmetinden tattırmak, hem de emriyle gemilerin yüzmesi ve hem O’nun fazlından (nasip) arayıp kazanmanız içindir. Olur ki şükredersiniz.

Allâhü Teâlâ, bolluğu, bereketi ve rahatlığı müjdeleyen sabâ, şimâl (kuzey) ve kıble rüzgârlarını gönderir. Onlar vasıtasıyla hava temizlenir, yağmur bulutları meydana gelir. Gemiler, denizde kendi hâli üzere akıp gider ve insanlar o gemiler vasıtasıyla ticaret yaparak Cenâb-ı Hakk’ın taksîm ettiği rızkı ararlar. Bu sebeple Cenâb-ı Hak, kullarına rahmetinden bazılarını tattırmış olur.

Rüzgârın, Allâhü Teâlâ’nın dilemesi ile bulutları bir araya getirmek, bulutların yüklü bulundukları rahmet sularını havada muhafaza etmek, bulutları hareketlendirerek su ihtiyacı olan mahallere alıp götürmek, mahsûlâtın ve meyvelerin büyüyüp gelişmelerini tamamlamalarına ve insan vücudunun kuvvetlenmesine vesile olmak gibi birçok faydası vardır.

Rüzgâr esmemiş olsa, hava değişmez ve yeryüzündeki her şey kokmaya başlar. Kötü kokuların ortaya çıkıp yayılmasıyla hastalıklar meydana gelir ve çoğalır. Hastalığın çoğalmasıyla da insanların yaşayamayacağı pek açıktır. Bu sebeple rüzgârlar, insanların sıhhat ve âfiyetine sebeptir.

Rüzgârın dâima bir yönden esmesi, hayvanlara ve bitkilere zarar verir. Muhtelif cihetlerden esmesi ise onlar için faydalıdır. Zira bu sayede, farklı cihetlerden gelecek olan faydaları elde etmiş olurlar.

Cenâb-ı Hak, Hicr Sûresi’nin 22. âyet-i celîlesinde (meâlen): “Bir de aşılayıcı rüzgârlar gönderdik…” buyurmuştur.

Bu âyet-i celîle, mucize-i ilmiyedir. Bir mahalde ağaçların erkek cinsi olmazsa orada hiç yemiş olmaz. Bu itibarla rüzgâr, erkek ağacın tohumunu alır, dişi ağaca götürür. 13 asır evvel öğrenilen bu hakikat, gerek zamanımızda gerekse zamân-ı Resûlullah’ta Kur’ân’ımızın haber verdiği en büyük mucizelerden bir mucize olmuştur.


09 Ekim 2022

SALAVAT-I ŞERİFE GETİRMENİN FAYDALARI


Hz. Peygamber Efendimiz(s.a.v.) buyurdular ki:

Bir gün bana Cenab-ı Hakk’ın dört büyük meleği Cebrail, Mikail, İsrafil ve Azrail(aleyhimüsselam) geldiler.

Cebrail (a.s) bana dedi ki: “Ya Rasulallah! Senin ümmetinden bir kimse sana günde on defa salavat okursa yarın kıyamet gününde ben onun elinden tutar, sıratı kuşlar gibi geçiririm.”

Mikail (a.s) de dedi ki:“Ben o kula senin Kevser havuzundan kana kana içiririm.”

İsrafil (a.s) de dedi ki:“Ya Rasulallah! O kulun affı için başımı secdeye koyarım, Allahü Teala onu affetmedikçe başımı secdeden kaldırmam.”

Azrail (a.s) de dedi ki: “Ya Rasulallah! Sana günde on defa salavat edenin ruhunu Peygamberlerin ruhunu kabz eder gibi kabzederim.”dediler.

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.v): “Bu ne büyük lütuf ya Rabbi! Bu ne büyük ihsan Allah’ım!” buyurdular.

Salavat-ı şerife getirmenin diğer faziletlerinden:

Salavat, Allahü Teala’nın(mealen)“Allah ve melekleri Peygamber’e hep salat ederler. Ey iman edenler! Siz de ona çokça salat edin ve tam bir teslimiyetle selam verin” (Ahzab suresi, ayet 56) emrine itaattir.

Salavat, günahların affedilmesine vesiledir.

Peygamber Efendimiz’e (s.a.v) yakın olmanın en güzel ve en kolay yoludur.

Rasulullah (s.a.v), kendisine salat okuyana mukabelede bulunur.

Her salat getirenin ismi Peygamber Efendimiz’e (s.a.v) arz edilir.

Salat-ü selam okuyan kimse, Allahü Teala ve Rasulü’nün muhabbetini diğer muhabbetlere  tercih etmiş olduğu için, onun ahlakıyla ahlaklanır.

Allahü Teala’nın rahmetinin inmesine vesiledir.

Salavat, unutulan şeyin hatırlanmasına sebep olur.

Salavat duaların kabulüne vesiledir.

Salavat, kıyametin o zor gününde arşın gölgesinde gölgelenmeye vesiledir.

Salavatı Şerife Okumanın Fazileti Hakkında Hikaye tıklayınız.

07 Ekim 2022

Müziksiz İlahiler – Ey Sevgili Ey Rasul

 

Ey Sevgili Ey Resul ilahi Sözleri

Ey Resûl-i Kibriyâ
Ey Hatem’ül Enbiyâ
Nûr-i Çeşm-i Esfiyâ
Ey Sevgili, ey Resûl

Dilenciyim kapında
Yerin var mı yanında?
Sancağinın altında
Ey Sevgili, ey Resûl

Namı Habib-i Zişan
Nuru âleme taşan
Sensiz hâller perişan
Ey sevgili, ey Resûl

Dilenciyim kapında
Yerin var mı yanında?
Sancağinın altında
Ey Sevgili, ey Resûl

Nice peygamber geldi
Ümmetine özendi
Rabbim “Habibim” dedi
Ey sevgili, ey Resûl

Dilenciyim kapında
Yerin var mı yanında?
Sancağinın altında
Ey Sevgili, ey Resûl

Yollarına gül serin
Geldi Muhammed Emin
Rahmeten lil’âlemîn
Ey sevgili, ey Resûl

Dilenciyim kapında
Yerin var mı yanında?
Sancağinın altında
Ey Sevgili, ey Resûl

05 Ekim 2022

MEVLİD KANDİLİ

 

Mevlid: Rasülüllah Efendimizin doğduğu gün ve dünyaya geldiği tarih demektir.  Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) Mekke-i Mükerreme’de mîlâdın 571’inci senesinde Rebîulevvel ayının 12’inci gecesi sabaha karşı dünyayı şereflendirdiler.

Dünya ve âhirette şerefli, faziletli ve iyi insan olabilmek, âlemlere rahmet olan Peygamberimiz Muhammed Mustafa'yı (s.a.v.) iyi bilmek, iyi anlamak ve ona hakîki ümmet olmakla mümkündür. Bir insan, Peygamberimizi bilmedikten, tanımadıktan, sevmedikten sonra hiçbir şeyle şerefli ve faziletli olamaz. Peygamberimizin adı Muhammed, babasının adı Abdullah, annesinin adı Âmine'dir. Ana rahminde yedi aylık iken babası vefat etmiştir. Mîlâdî 571 senesi Nisan ayının yirminci; Rebîulevvel ayının onikinci (Pazartesi) gecesi sabaha karşı Mekke'de doğmuştur. Doğ[1]duğu zaman hiçbir çocuğa benzemiyordu. Ondaki peygamberlik nuru, bakan gözleri kamaştırıyordu.

Dört yaşına kadar sütannesi Halîme'nin yanında kaldı. Sonra ailesine teslim edildi. Altı yaşında iken annesi Âmine vefat etti. Dedesi Abdülmuttalib onu yanına aldı. Annesinden iki sene sonra, sekiz yaşında iken dedesi de vefat etti. Bu defa da amcası Ebû Tâ-lib'in yanında kaldı.

Peygamberimizin çocukluk ve gençlik çağları, bekârlık evlilik devirleri, hâsılı bütün hayâtı hiç bir insana nasîp olmayan fazîlet ve kemâlât ile geçmiştir. Yirmi beş yaşında Hadîcetü'l-Kübrâ validemiz ile evlendi. Hiçbir zaman putlara tapmadı. Çocukluğundan beri onları hiç sevmezdi. Hazret-i İbrahim Aley-hisselâm'ın dîni üzere Allah'a ibâdet ederdi. Zaman zaman Mekke civarında bulunan Hirâ dağına gider, Allah'ın kudret ve büyüklüğünü düşünürdü. Allah'ın kendisine tâ ezelde ihsan ettiği aşk ile muhabbet denizine açılır, kalbinde yanan tevhid nurunun pırıltıları içinde Allah'ı zikrederdi.

Peygamberimiz yine bir gün, Hirâ mağarasında iken Cebrâîl aleyhisselâm Allah'ın emri ile ona peygamberlik vazîfesini bildirmeye geldi. İnsanlığın kurtarıcısı ve Allah'ın sevgilisi Hazret-i Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem'e:

"Oku!" dedi. Peygamberimiz Efendimiz (s.a.v.) "Neyi okuyayım" dedi. Cebrâîl (a.s.) Peygamber Efendimiz'i tutup sıktı, sonra bıraktı.

Cebrâîl (a.s.) tekrar: "Oku!" dedi. Peygamberimiz Efendimiz (s.a.v.) "Neyi okuyayım" dedi. Cebrâîl (a.s.) tekrar Peygamber Efendimizi tutup sıktı, sonra bıraktı ve üçüncü defa: "Oku!" dedi.

Peygamberimiz Efendimiz (s.a.v.) "Neyi okuyayım" dedi. Cebrâîl (a.s.) tekrar Peygamber Efendimiz'i üçüncü defa tutup sıktı, sonra bıraktı.

Böylece Cebrâîl (a.s.) tarafından kendisine manevî bir ameliyat tatbik edilmiş oldu. Sonra Cebrâîl (a.s.), "Seni yoktan var eden, tedrîcen terbiye edip büyüten, kemâle ulaştıran Rabbinin ism-i şerîfi ile oku. O, insanı pıhtılaşmış kandan yarattı. Oku! O çok kerîm olan Rabbinin hakkı için ki, o, kalemle tâ'lîm etti; insana bilmediğini öğretti." mealindeki Alak Sûresinin ilk beş âyetini okudu.

Böylece Hazret-i Muhammed (sallallâhü aleyhi ve sellem)'e Peygamberlik vazifesi verildi. Kur'ân-ı Kerîm, yirmi üç senede tamam oldu. On üç sene insanları Mekke'de hak yola davet etti. Büyük meşakkatlar ve ızdıraplar çekti. Her şeye sabredip Allah'ın varlığını, birliğini yaymaya çalıştı. Sonra Medîne-i Münevvere'ye hicret etti. On sene de Medîne'de peygamberlik vazifesini bütün gücü ile yerine getirdi. İnsanlara insanlığı öğretti, medeniyeti belletti. Karanlık gönülleri İslâm'ın nuru ile aydınlattı. Böylece vazifesini tamamladı. Altmış üç yaşında vefat etti. İnsanlık âlemine hidâyet rehberi olan Kur'ân-ı Kerîm'i ve sünnet-i seniyyesini tavsiye ve emânet etti.

Salât sana, selâm sana ey Allah'ın Resulü. Seni hakkı ile bilen ve öven âlemlerin Rabbi Allâhü Teâlâ'dır. Sen Muhammed Mustafâ'sın (sallallâhü aleyhi ve sel-lem). Sen âlemlere rahmetsin. Bütün insanlar ve cinlerin peygamberisin. Sen Hâtemü'l-Enbiyâ'sın; peygamberlerin sonuncususun. Senin hakkında  "Ey Habib'im! Sen olmasaydın ben yerleri ve gökleri yaratmazdım." (h.kudsi) buyruldu. Bütün Peygamberler’in sonuncusu ve en üstünü, yaratılış olarak da ilkidir. Böylesine müstesna bir peygambere ümmet olma ve O’na iman etme şerefini bize nasip eylediği için Cenab-ı Hakk’a ne kadar şükretsek azdır. Bu nimetin hakikatine ermek yani hakiki ümmet olabilmek için daima dua etmeli, bu hususta piranın himmet ve teveccühüne sığınarak, fırsatı ganimet bilmeliyiz. Fesadın yayıldığı şu zamanda Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat Akidesine ve Sünnet-i Seniyye’ye canımızla, malımızla, bütün gücümüzle sarılmalı ve bu hususta da çok dua etmeliyiz. Nitekim cenab-ı hak şöyle buyurmaktadır:

"َ(Ey Muhammed!) biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik." Enbiya suresi 107. Ayet-i kerime

Peygamber Efendimizin doğumundan 52 gün önce babası Hz. Abdullah’ı, 6 yaşında Hz. Amine’yi, 8 yaşında ise dedesi Abdülmuttalib i kaybetti. Baba, anne ve dededen öksüz kalan Rasulü Ekrem; amcası Ebu Talib’in himayesine girdi. 25 yaşında Hz. Hatice validemizle evlendi. 40 yaşına geldiği zaman şahsında İslam güneşi doğdu. O, artık insanları Hakk’a davet etmeye başladı. Allah’tan başka ilah olmadığını, kendisinin Allah’ın kulu ve resulü olduğunu bildirdi. Fakat Hakk’ı hazmedemeyen, İslam’ın parıltısından gözleri kamaşan nemrut yapılılar, ona ve müslümanlara cephe almakta, eziyet etmekte gecikmediler.

İslam’ın bir çığ gibi yayıldığını, müslümanların gün geçtikçe çoğaldığını gören müşrikler, Hz. Resulullah (s.a.v)’e bir takım teklif ve vaadlerde bulundular. Cevabı dünyayı sarsabilecek bir ulviyette; “Nefsim yedi kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki güneşi sağ avucuma, ayı sol avucuma koysanız ben bu davamdan vazgeçmem” dedi.

«Kasem olsun, size kendi cinsinizden bir peygamber geldi ki, sizin sıkıntıya uğramanız O'nun üzerine pek güç gelir, üzerinize çok düşkündür. Mü'minler hakkında pek şefkatli ve pek merhametlidir. Eğer yüz çevirirlerse artık de ki: «Allah Teâlâ bana kâfidir. O'ndan başka mâbûd yoktur. Ben ancak O'na tevekkül ettim ve O, pek büyük olan Arş'ın sahibidir.» Tevbe suresi 128-129. Ayet-i kerime

De ki: «Eğer Allah Teâlâ'yı seviyor iseniz bana ittiba ediniz ki, Allah Teâlâ da sizi sevsin ve sizin için günahlarınızı yarlığasın. Ve Allah Teâlâ gafûrdur, rahîmdir.» Ali_İmran suresi 31. Ayet-i kerime

Sebebi nüzülü;

İbni Abbas'dan rivayet ediliyor: Kureyş müşrikleri, Mescid-i Haram'da (Kabe'de) toplanmışlar, putları dikmişler, boyunlarına devekuşu yumurtaları asmışlar, kulaklarına salkım küpeler takmışlar, karşılarına durmuşlar, onlara secde ediyorlardı. Onların putlara taptıkları bir sırada Allah'ın Resulü yanlarına geldi, başlarına dikildi, onların bu sapık durumlarına baktı da teessürle: - Ey Kureyş topluluğu! Vallahi siz, babanız İbrahim ve İsmail'in milletine muhalefet ediyorsunuz. Onlar, hakikaten islâm dini üzerinde idiler, buyurdu. Bu ihtar ve ikazı duyan müşrikler:

- Ya Muhammed! Biz, putlara, bizi sevdiğimiz Allah'a yaklaştırsınlar diye ibâdet ediyoruz, dediler. Bunun üzerine Teâlâ ve Tekaddes hazretleri bu âyet-i celîleyi inzal buyurdu. Buna göre mânâ: Ey müşrikler! Sizler Allah'ı seviyor, putlara, sizi Allah'a yaklaştırsınlar diye tapıyorsanız, sizin bu hareketiniz, Allah'a şirktir, küfürdür. Putlara ibâdet, sizi Allah'tan uzaklaştırır. Hakîkaten Allah'a yaklaşmak istiyorsanız, bana tâbi' olunuz ki, Allah da sizi sevsin. Ben, size Allah tarafından gönderilmiş bir elçiyim ve size Allah'ın bir hüccetiyim. Öyle olunca, ta'zime en lâyık olan benim, de! demek olur.

Enes (r.a)’den şöyle dediği rivayet olunmuştur: Bir bedevi Resûlullah (s.a.s)’e:

– Kıyamet ne zaman kopacak? diye sordu. Efendimiz:

– “Kıyamet için ne hazırladın?” buyurdu.

– Allah ve Resûlünün sevgisini, dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber:

 – “O halde sen, sevdiğin ile berabersin” buyurdu. Buhârî, Edeb, 96

Ebu Hureyre'den rivayet edilen benzer bir hadiste de Hz. Peygamber (s.a.s.): "Allah'a yemin ederim ki, hiçbiriniz, ben kendisine babasından ve çocuğundan daha sevgili olmadıkça iman etmiş olmazsınız.” buyurmuştur. Buhâri, İman, 14

Enes (r.a.) Resulullah (a.s.)’ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Şu üç özellik kimde bulunursa o kişi, imanın zevkine ermiş olur. Allah ve Resulünü, her şeyden daha çok sevmek, sevdiği kimseyi sadece Allah için sevmek, Allah’ın kendisine iman nasip etmesinden sonra inançsızlığa düşmeyi, ateşe atılıyormuş gibi kötü görmek. Buhârî, İman, 9, 14, İkrâh, 1; Müslim, İman, 67, 43

İmam-ı Rabbânî Müceddid-i Elf-i Sâni Hz, Mektûbât-ı Şerife’sinde Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in faziletinden ve meziyetlerinden bahsederken;

“Ben, Hz. Muhammed (s.a.v.)’i sözlerimle medh etmeye kadir değilim. Ancak sözlerimi O’nunla süslemiş olurum” mealindeki beyti nakletmiş ve devamında hadis-i şeriflerden istifade ederek şöyle buyurmuşlardır: “Muhakkak ki Hz. Muhammed (s.a.v.) Allah-ü Tealâ’nın Rasulü ve Ademoğlu’nun efendisidir. Kıyamette insanların kendisine en çok tabi olacağı zat odur. O önce ve sonra gelen insanların içinde Allah-ü Teala indinde en mükerrem şahıstır. Kabri ilk açılacak olan; ilk şefaatçi ve ilk şefaat izni verilecek olan; Cennet’in kapısını ilk çalacak olan ve Hz. Allah’ın kendisine kapıyı ilk açacağı kişi yine O’dur. Kıyamet günü Livâü’l-Hamd sancağını O taşıyacaktır. Mektubât-ı Şerife, cild 1, sayfa 87, mektup 44

Peygamber efendimizin doğduğu gece meydana gelen bu olaylar aynı zamanda onun peygamberliğinin haber veren mucizelerdir. Bu mucize ve olağanüstü olaylar şunlardır;

1- O gece, bin yıldır ateşe tapan mecusilerin bin seneden beri yanmakta olan taptıkları ateş aniden sönüverdi.

2- Sevgili peygamberimizin dünyaya geldiği gece, büyük bir yıldız doğdu. Bunu gören Yahudi alimleri, Tevratta belirtilen paygamberin doğduğunu anladılar. Ashab-ı kiramdan Hassan bin Sabit anlatır: "Ben sekiz yaşında idim. Bir sabah vakti Yahudinin biri; "Ey Yahudiler!" diye çığlık atarak koşuyordu. Yahudiler; "Ne var, bu bağırman nedendir?" diyerek yanına toplanınca, o; "Haberiniz olsun Ahmed'in yıldızı bu gece doğdu! Ahmed bu gece dünyaya geldi..." diye cevap verdi.

3- Peygamberimizzin doğduğu gece Kabe'deki putların hepsi yüzüstü yere yıkıldı. Urvet-übn-ü Zübeyr bildirdi: "Kureyş'den bir cemaatin bir putu vardı. Yılda bir defa onu tavaf ederler, develer kesip şarap içerlerdi. Yine öyle bir gün, putun yanına vardıklarında, onu yüzüstü yere yıkılmış buldular. Kaldırdılar, yine kapandı. Bu hal üç defa tekrarlandı. Bunun üzerine etrafına iyice destek verip diktikleri sırada, şöyle bir ses işitildi: "Bir kimse doğdu, yeryüzünde her yer harekete geldi. Ne kadar put varsa hepsi yıkıldı. Kralların korkudan kalbleri titredi!"

4- Medayin şehrindeki İran Kisrasının sarayının on dört kulesi, burcu yıkıldı. O gece gürültüyle ve dehşetle uyanan Kisra ve halkı; yine kendilerinden bazı ileri gelenlerin gördükleri korkunç rüyaları tabir ettirdiklerinde, bunun büyük bir şeye alamet olduğunu anlamışlardı.

5- O zaman mukaddes sayılan Sâve Gölü'nün de o gece bir anda suyu çekilip kuruyuvermişti.

6- O gece fırat nehri taşmıştır. Muhammed aleyhisselamın doğduğu geceden itibaren, şeytan ve cinler artık Kureyş kahinlerine hadiselerden haber veremez oldu. Kehanet sona erdi... Daha nice olağanüstü haller...

Hikaye;

Vehb bin Münebbih’den; İsrail Oğullarından yüz yıl Allah'a isyan eden bir adam vardı. Öldüğü zaman Beni İsrail bu adamı hakaret olsun diye bir çöplüğe atmak üzere anlaştılar (ve attılar.) Hazreti Allah Musa Aleyhisselâm'a onu çöplükten çıkarıp cenaze namazını kılmasını vahy etti. Musa Aleyhisselâm (vahy edileni yaptı) ve Hazreti Allah'a (bunun hikmetini merak edip) şöyle münacâtta bulundu.

 -"Ya Rabbi, İsrail Oğullan bu adamın sana yüz yıl isyanına şahitlik ettiler. (Sen ise bana böyle emrettin.)" Cenab-ı Hak şöyle vahy etti:

-"Evet, durum böyle. Lâkin bu kulun bir âdeti vardı. Tevrat'ı okurken "Muhammed" ismine her rastlayışında öper ve üzerine salavat okurdu. Kim, benim habibimi sever ve ona tazim eder, saygı gösterirse günahlarını af eder, azab etmeyiz. Aksine onu Mürselinin Seyyidi hürmetine "Cennet-ül Huld" de barındırır ve kendisine Hur-i îyn'den eşler veririz. (Vesilet-ül Uzmâ)

Kaside-i Bürde Şerhi'nde İbn-i Abbas'dan naklen şöyle zikredildi:

Peygamberimiz Aleyhisselâm;

* Pazartesi günü dünyayı teşrif etti.

* Kendisine peygamberlik Pazartesi günü verildi.

* Pazartesi günü hicret için yola çıktı.

* Pazartesi günü Medine-i Münevvere'ye girdi.  

* Kabri şerifine Pazartesi günü defnedildi.

* Mekke-i Mükerreme Pazartesi günü fethedildi.

* Maide suresi de Pazartesi günü inzal edildi. Harpûti Ale-1 Bürde

 Peygamberimizin (s.a.v) hususiyetlerinden; İmam-ı Süyûtî "Enmûzec-ül Lebîb fi hasâis-il habîb" isimli eserinin "Rasülüllah'ın hususiyetleri ve kerâmetleri"ne mahsus dördüncü faslında şöyle diyor:

* Efendimiz Aleyhisselâm önünü gördüğü gibi arkasını da görürdü. (Gündüz veya ışıkta gördüğü gibi) gecede karardıkta da görürdü.

* Onun mübarek ağız suyu, tuzlu suyu tatlı su haline getirirdi.

* Koltuk altı rengi değişmemiş bir beyazlığa sahipti ve tüy yoktu.

* Gözleri uyur, ama kalbi uyumazdı. Hiç esnemezdi ve asla ihtilâm olmadı. Son üç hususta diğer peygamberler de böyle idi.

 * Teri, miskten daha güzel kokulu idi.

* Kendisi için kaza-i hacet eseri görülmeadi. Toprak onu derhal içine alırdı.

* Bulunduğu yerde misk kokusu koklanırdı. Diğer peygamberler de böyledir.

* Nesebinde asla sifah-zina vaki olmamıştır. Nebi olarak gönderilinceye kadar hep Allah'a secde eden, tevhit inancına sahip nesillerden gelmiştir.

* Rivayete göre, kıyamet öncesi ilk kaldırılacak şey "Efendimizin rüyada görülmesi" ve "Hacer-ul Esved" olacaktır.

 * Mübarek eli ile meshettiği -sıvazladığı- hiç bir şeyi ateş yakmaz. Diğer peygamberler için de böyledir.

* Mübarek ismi ile isimlenmek bereketli ve uğurlu olur. Hem dünyada hem de ahirette fayda verir.

* Kadınların başka kabirleri ziyaret etmesi mekruh olmakla beraber onun kabr-i şerifini ziyaret etmeleri mekruh değildir.

* Dünyaya ait bir şeyi miras bırakmaz. Diğer Peygamberler de böyledir. Onlar her şeylerinin tasadduk edilmesini vasiyet ederler.

* Yine Efendimizin hususiyetlerindendir ki: Bizzat gazaya çıktığı zaman onunla birlikte herkesin çıkması vacib olur.

* Kızları hakkında mehr-i misil düşünülemez. Zira Efendimizin misli yoktur ki...

* Kızı Fatıma Radıyallahü Anhâ hiç hayız görmemiştir. Onun içindir ki "Zehra" diye isimlendirilmiştir. Fatıma validemiz Ademoğlunun havrası (bembeyaz kadın) dır.

* Peygamber Aleyhisselâm'ın hanımları, nikâhın ebediyyen haramlığı konusunda müminlerin anneleridir.

* Peygamberimize yalan isnadı büyük günahtır.

* Efendimizin önüne geçmek, sesini Onun sesinden yüksek çıkarmak, -birbirimize bağırır gibi- ona bağırmak ve odalarının önünden çağırmak haramdır. (Hucurat 2-3-4)

* Kanı, bevli, gaitası ve sair artıkları temizdir.

* Her türlü günahtan -velev ki küçük ya da hataen olsun korunmuştur. Diğer peygamberler de böyledir.

* Onun ve diğer peygamberlerin ölümünü temenni eden kâfir olur.

* Yine Efendimiz Aleyhisselâm'ın saçları ağarmamıştır. Zira kadınlar ak saçtan pek hoşlanmazlar. Ola ki hanımlarında böylesi hoşnutsuzluk vaki olsaydı küfre düşerlerdi. Efendimiz Aleyhisselâm eşlerine merhameten bu halden de muhafaza edilmiştir.

* Peygamberimiz ve diğer peygamberlere "Aleyhimüs Selam" söven kimse öldürülür. Tefcirutteslim fi kalbin selim s:834

Mevlid gecesi ne yapılır?

Bu gecenin manevî zenginliğinden istifâde etmek için bir tesbih namazı kılmalı, bir de Hatm-i Enbiyâ yapmalıdır. Tesbih namazına niyet: "Yâ Rabbî, niyet eyledim rızâ-i şerîfin için tesbih namazına. Yâ Rabbî, bu gece teşrifleriyle âlemleri nûra garkettiğin sevgili habîbin, başımızın tâcı Resûl-i Zîşân Efendimiz'in hürmetine ve bu geceki  esrârın hürmetine ben âciz kulunu da afv-ı ilâhîne, feyz-i ilâhîne mazhar eyle. Allâhü Ekber“

***

Müziksiz İlahi – Ey Sevgili Ey Rasûl tıklayınız…

Müziksiz İlahi – Ben annemin rüyasıyım tıklayınız…

Velâdet (Mevlid) Kandili

Sünnet-i Seniyye

Salevât-ı Şerife

“RESÛLULLAH (S.A.V.) AHLÂKÇA İNSANLARIN EN GÜZELİDİR”

Ümmeti Muhammedin Fazileti

Resulullahın Ahlâkına Tabi Olmak

Resûlullah (s.a.v.) Efendimizi Sevmenin Neticesi

SEVGİLİ PEYGAMBERİMİZE (S.A.V.) ÜMMET OLMA ŞUURU

SALAVAT-I ŞERİFE GETİRMENİN FAYDALARI

Salavatı Şerife Okumanın Fazileti Hakkında Hikaye

EHL-İ SÜNNET İTİKÂDINA UYMAYANIN PİŞMANLIĞI

 

02 Ekim 2022

DİL İLE DUA ETMEK YETERLİ Mİ?

 Musa (a.s), Allâhü Teâlâ hazretlerine dua eden, çok yalvaran ve tazarru eden bir kişiye rastladı.

 
 Musa (a.s), (o kişinin hâline bakarak acıdı ve kendi kendisine);
 - “Eğer bu adamın haceti benim elimde olmuş olsaydı; elbette onu yerine getirir(ve ihtiyacını giderir)dim,” dedi.
 
 Musa (a.s)’ın böyle şeyleri kalbinden geçirmesi üzerine Allâhü Teâlâ hazretleri Musa (a.s)’a) vahyetti:
 “Ey Musa! Ben ona karşı elbette senden daha çok merhametliyim! Lakin o bana dua ediyor; ama onun bir koyunu var ve onun kalbi hep koyunundadır. Hâlbuki ben, diliyle bana dua edip, kalbi benden başkasında olan kişinin duasını kabul etmem!” buyurdu.
 
 Musa (a.s), adama bunu hatırlattı. (Ve bu konuda ona öğüt verdi.)
Adam da bütün kalbiyle Allâhü Teâlâ hazretlerine yöneldi. Ve . Haceti yerine getirildi.

 
 
 (Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:619)

***

MÜSLÜMAN NASIL OLMALIDIR?


Müslüman ferasat sahibidir, açıkgöz değildir

Müslüman tebessüm edendir, yılışan değil.. 

Müslüman yardım edendir, başa kakan değil.  

Müslüman sevdirendir, nefret ettiren değil. 

Müslüman vakar sahibidir, kibirli değil.. 

Müslüman sabredendir, korkak değil. 

Müslüman affedendir, cezalandıran değil.. 

Müslüman cömerttir, müsrif değil. 

Müslüman iktisat edendir, cimri değil. 

Müslüman tevazu sahibidir, haset eden değil...

Müslüman mütevekkildir, tembel değil..

Müslüman kendi nefsini hesaba çeker, başkasınınkini değil...

Müslüman etrafının kandilidir, kendisinin değil.. 

Müslüman hizmete taliptir, ücrete değil...

Müslüman tefekkür edendir, kötü düşünen değil...

Müslüman vakar sahibidir, kibirli değil...

Müslüman sabredendir, korkak değil...

Müslüman affedendir, cezalandıran değil...

Müslüman cömerttir, müsrif değil...

Müslüman iktisat edendir, cimri değil...

Müslüman tevazu sahibidir, haset eden değil...

Müslüman mütevekkildir, tembel değil..  

Müslüman kendi nefsini hesaba çeker, başkasınınkini değil...

Müslüman etrafının kandilidir, kendisinin değil...

Müslüman hizmete taliptir, ücrete değil...

Müslüman tefekkür edendir, kötü düşünen değil...

Müslüman inanandır, inkâr eden değil...

Müslüman dua edendir, beddua eden değil...

Müslüman taklit edilendir, taklit eden değil...

Müslüman Allah'ın kuludur, başkasının değil...

Rabbim bizleri kendine hakiki kul olanlardan eylesin.