window.dataLayer = window.dataLayer || []; function gtag(){dataLayer.push(arguments);} gtag('js', new Date()); gtag('config', 'G-PL579JGDYH'); Gönüllere

10 Mart 2023

BERZAH ÂLEMİ, ECEL VE RUH

 

Resûlullah (s.a.v.) (yere) bir çizgi çizdi ve “Bu, insandır.” buyurdu. Sonra onun yanına bir çizgi daha çizerek, “Bu da ecelidir.” buyurdu. Ondan daha uzağa başka bir çizgi çizdi ve şöyle buyurdu: “Bu da emelidir. İşte insan bu hâlde iken (yani emeline kavuşamadan) ona daha yakın olan (eceli ansızın) geliverir.” (İbnü’l-Esîr, Câmiu’l-Usûl)

Herkesin vefatından itibaren, dirileceği zamana kadar, kabrinde geçen vakte ‘berzah âlemi’ denir. Berzah âleminin başlangıcı, ölüm anı; sonu ise, ikinci Sûr’a üflendiği, insanların tekrar dirilerek mahşerde toplanacakları zamandır.

İnsanın görülen vücudundan başka bir de ruhu vardır. Ruh; hakikat ve mahiyeti itibarıyla bedene aslâ benzemeyip gül suyunun gül yaprağına nüfûzu gibi bütün bedenin her tarafına nüfuz etmiş, nûrânî, latîf bir varlıktır. Beden, ruhun kendisinde durmasına müsait oldukça o beden diri olarak kalır. Eğer ruhun bedende durmasına mâni bir şey meydana gelirse ruh, bedenden ayrılır ve ölüm meydana gelir. Yani ruh, cesette bulundukça ceset diri olur, ruh çıkınca ceset ölür. Allâhü Teâlâ’nın kanunu bu şekildedir.

Her insanın ömrü, Allâhü Teâlâ tarafından takdir olunmuştur. Takdir olunan müddetten fazla veya az yaşamak ihtimali yoktur. Müddet nihayet bulduktan sonra ise bir an bile yaşanamaz. Binâenaleyh katledilen kimse dahi kendi eceli ile ölmüş olur. Yoksa ömrü için takdir olunan müddeti tamamlamadan ölmüş değildir. Bir kimsenin eceli gelince, ruhları almak ile vazifeli olan Azrâîl aleyhisselâm, hemen o kimsenin ruhunu, vücudundan çıkarır ve böylece o kişi ölür.

Eğer ölen kişi, sâlih bir kimse ise Cennet’ten gelen rahmet melekleri onun ruhunu Arş-ı A‘lâ’ya çıkarırlar.

Eğer ölen kimse kâfir veya fâsık bir kimse ise Cehennem’den gelen azâp melekleri, onun ruhunu Azrâîl aleyhisselâm’ın elinden alıp Siccîn’e götürürler.

Ceset kabre konulduktan sonra ruh, suâli anlayacak, azâbın elemini duyacak, nimetin lezzetini anlayacak derecede bedene iâde olunur. Lâkin dünyada olduğu gibi bedeni hareket ettirecek derecede tamamen cesede nüfûz edemez.

Azrail (A.S.)’ın İki Yüzü

27 Şubat 2023

Hz. Ebu Bekir (r.a.) Hz.Allahü Teâla'dan Niçin Mağfiret Talep Etti?


Hz. Ebubekir’in (r.a.) kendisine yemek getiren bir kölesi vardı. Yine bir

akşam yemek getirdi. Hz. Ebu Bekir (r.a.) ondan bir lokma aldı. Köle
Hz. Ebu Bekir’e (r.a.): Her akşam bana, yemeğin nereden olduğunu
soruyordunuz. Fakat bu akşam sormadınız deyince Hz. Ebu Bekir (r.a.):                                 "Açlığımdan dolayı böyle yaptım peki nereden getirdin bunu" dedi. Köle
şöyle anlattı:                                                                                                                                                       “Bir topluluğa kehanette bulundum, onlar da bana süt
verdi.” deyince Hz. Ebu Bekir (r.a.) parmağını ağzına soktu ve kusmaya
başladı. Sonra şöyle dedi:                                                                                                                       “Allah'ım damarlarımın taşıdığı ve bağırsaklarıma karışan kısmından mağfiretimi talep eder ve özrümü beyan ederim. Ben Resûlüllah'ın (s.a.v.):                                                        “Haram ile beslenen bedene cehennem ateşi layıktır.” buyurduğunu işittim."
Bu, Peygamberimize (s.a.v.) haber verilince “Siz, Ebu Bekir'in karnına
helalden başka lokma giremeyeceğini öğrenemediniz mi?” buyurdular.

***

Unutmayalım ki haram ve şüpheli gıdalar ibadet, itaat, itikat, ahlak ve ilim tahsiline menfi tesir eder.

Salih amellerin neticesi, itikadı düzeltmek ve haramlardan sakınmakla elde edilir.

Haram gıda ile beslenen uzuvlar, bir fesat makinesi gibi şerre çalışır. Haram yiyenlerin uzuvlarında günah ve kötülükler ortaya çıkar. Bu durum kişinin sulbünden meydana gelecek olacak çoluk çocuğuna dahi sirayet eder.

Sahip olduğu İslam maneviyatı ile 600 yıl dünyaya hükmetmiş Osmanlı Devleti’nde hırsızlık,
eşkıyalık yapanlar dergâhlarda 40 gün boyunca helal gıda yedirilirmiş. Zira yapılan her kötü işte haram beslenmenin tesiri vardır.

21 Şubat 2023

Kim için sevilir kim için sevilmez?

 Nakledildiğine göre Hak Teâlâ:

Ey Mûsâ! Hiç benim için bir amel işledin mi? buyurdu.
Mûsâ (A.S.):
Namaz kıldım, oruç tutum. Seni zikrettim ve sadaka verdim, dedi.
Hak Teâlâ:
Namaz senin delilindir. Oruç sana Cennettir. Sadaka gölgedir. Zikir sana nurdur, buyurdu ve:
Hangi ameli benim için işledin? buyurdu.
Mûsâ (A.S.):
Ey Rabbim! Beni bir amele kılavuzla ki, senin için olsun, dedi.
Hak Teâlâ:

Kimi seversen benim için sev. Kimi sevmezsen benim için sevme, buyurdu

Kaynak : ENVÂRU 'L ÂŞIKÎN(Âşıkların Nûrları) Sayfa 234

***

İHLAS’IN NETİCESİ

20 Şubat 2023

ŞABAN AYI(01 Şaban 1444 - 21 Şubat 2023)

 

ŞABAN AYI HAKKINDA PEYGAMBER EFENDİMİZ’DEN VÂRİD OLAN  BAZI MÜBÂREK SÖZLER:

Receb-i şerîf, Allâhü Teâlâ’nın ayı; Şâbân-ı şerîf, benim ayım; Ramazan-ı şerîf, ümmetimin ayıdır.

Şaban ayının diğer aylara üstünlüğü benim diğer Peygamberlere olan üstünlüğüm gibidir.

Ramazan ayının diğer aylara üstünlüğü, Allah’ü Teâlâ’nın kullarına olan üstünlüğü gibidir.

Allah’ü Teâlâ kullarının amellerini bu ayda yükseltir.

Ey Eshâbım! Bilir misiniz bu ay Şaban ismi ile niçin isimlendi? buyurdu.

Oradakiler: Allah ve Rasûlü daha iyi bilir dediler. Aleyhissalâtü ves-Selâm Efendimiz:

Çünkü bu ayda çok hayırlar bulunur. Allah’ü Teâlâ, rahmeti yüz cüz kıldı. Doksan dokuzunu yanında tuttu, yer yüzüne bir cüzü indirdi. Bundan dolayı mahlûkât merhamet eder de hayvan yavrusuna zarar gelmesin diye ayağını kaldırır.

***

Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) buyurdular: “Bu (Şâban ayı) Receb ile Ramazan ayları arasında insanların kendisinden gaflet ettikleri bir aydır. Bu ay, amellerin, âlemlerin Rabb’ine arz edildiği bir aydır. Ben, amellerimin oruçlu iken arz edilmesini severim.” (Müsned-i Ahmed)

ŞÂBÂN-I ŞERÎF AYININ FAZİLETİ

Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem, Hazret-i Âişe (r. anhâ) vâlidemize, “(Nafile oruçlardan) bana en sevimli olan oruç, Şâban ayındakidir. Yâ Âişe! O öyle bir aydır ki sene içinde vefat edeceklerin isimleri, bu ayda ölüm meleğine verilir. Ben de ismimin, oruçlu iken yazılıp verilmesini severim.” buyurdular.

Ümmü Seleme (r. anhâ) vâlidemiz, “Resûlullah (s.a.v.), Ramazan ayından sonra hiçbir ayda Şâban ayındaki kadar oruç tutmamıştır” buyurmuşlardır.

Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) buyurdular: “Receb-i şerîf, Allâhü Teâlâ’nın ayı; Şâbân-ı şerîf, benim ayım; Ramazan-ı şerîf, ümmetimin ayıdır. Şâbân-ı şerîf, günahlara keffâret (bağışlanmasına sebep) olan aydır; Ramazan-ı şerîf  ise, günahları temizleyen aydır.”

Şâbân-ı şerîf ayı, hayır kapılarının açıldığı, bereketin indirildiği, hatâların terk edildiği, günahların bağışlandığı bir aydır. Bu ayda yaratılmışların en hayırlısı olan Resûlullah sallallâhü aleyhi ve sellem’e çokça salevât getirmek lâzımdır.

Müminlerin bu ayda gafletten uyanmaları, geçmişte işledikleri günahlardan dolayı tevbe edip temizlenerek Ramazân-ı şerîf ayına hazırlanmaları gerekir. Bu ayda Allâhü Teâlâ’ya yalvarıp yakarmalı, Peygamber Efendimizi (s.a.v.) vesile kılarak Allâh’ın rahmetine yaklaşmaya çalışmalıdır. Kişi, bunları “Sonra yaparım” diyerek tehir etmemelidir. Zira dünya, üç günden ibarettir:

Biri dündür, geçmiştir; ibret alınacak gündür. Diğeri bugündür, amel etme günüdür; ganimet bilip değerlendirmelidir. Diğeri de yarındır ki bu bir ümittir; yarına çıkıp çıkamayacağını bilemezsin.

Aylar da böyledir. Receb-i şerîf ayı geçmiştir, tekrar dönmez. Ramazân-ı şerîf ayı gelecektir, fakat ona kavuşup kavuşamayacağını bilemezsin. Bu sebeple içerisinde bulunduğumuz Şâbân-ı şerîf ayını ve bu ayda ibadet etmeyi ganimet bilmek icap eder.

***

ŞA'BAN  KELİMESİNİN  İFADE ETTİĞİ MANALAR

Şa’ban kelimesi beş harf olup, ifâde ettiği bir çok mâna olmakla beraber hayırlar bu ay’da şûbelendiği için kendisine bu isim verilmiştir.

Tasavvuf  âlimleri, “Şa’bân kelimesindeki  beş harfden her harf  ile Mü’minlere atıyye (İlahî hediye ve ihsanlar)  verilir” demişlerdir.

(Şın), şeref ve şefâate,

(Ayn) izzet ve kerâmete,

(Be) birr-u ihsâna ve berâete,

(Elif), ülfet ve  muhabbete,

(Nun) ise  Allah’ın nûruna delâlet  eder.

Aynı  zamanda (Be) harfinin kelimenin tam ortasında olması bu ayın ortasının yani on beşinci gecesinin Berâet Gecesi olmasına işârettir.

Hikmet ehli büyükler; “Recep, beden temizliği yani günahlardan istiğfar için,

Şa’ban, kalp temizliği, ayıplardan kalbi ıslah için, Ramazan, ruh temizliği yani kalpleri nurlandırmak için, Kadir Gecesi, Allah’ü Teâlâ’ya yaklaşmak içindir” demişlerdir.

Allah’ın rahmet ve mağfiretini, Peygamber sallAllahü aleyhi vesellem’in şefâatini uman Mü’min kişi, bedenini Receb de, kalbini Şa’ban da, rûhunu Ramazan da temizlemelidir.

Bir kimse bedenini Recep de, kalbini Şa’ban da temizlemez ise, rûhunu Ramazanda nasıl temizler?.

***

SALAVAT-I ŞERİFE GETİRMENİN FAYDALARI

SALEVÂT-I ŞERÎFE’NİN FAZÎLETİ

SALEVÂT-I ŞERÎFE MÎZÂNI AĞIRLAŞTIRIR

Ashâb-ı Kirâmın Gıpta Ettiği Genç

“Bizim Selim’e söyle”

Salavatı Şerife Okumanın Fazileti Hakkında Hikaye

RESÛLULLÂH’A ‘(S.A.V.) SALEVÂT OKUMANIN FAZİLETİ

ÂLEMDE EN BÜYÜK VE EN ŞEREFLİ DOĞUM


10 Şubat 2023

Sabır ve Teslimiyet

Ülkemizin bir bölümünde meydana gelen büyük felaket hepimizin yüreğini dağladı. Hafta başından beri Millet olarak tek vücut halinde yüzbinlerce insanımızın enkaz altında olduğu o bölgelere kilitlendik.

Bir taraftan yardım çalışmalarını takip ediyor, bazı mucize kurtuluşlarla seviniyor, kurtarma ekiplerine dua ediyoruz. Diğer taraftan yardım kampanyaları ile destek olmaya ve yüreğimizin yangınına su serpmeye çalışıyoruz.

Bunun yanında, acaba bizim de kusurumuz var mı idi.

Yepyeni yapılar nasıl hiç dayanamadan insanlara mezar oldu, diyerek tedbirsizliğimizi sorguluyoruz. Çünkü tedbirsizlik vebaldir. İslam büyükleri öyle ifade ederlermiş: “Tedbirde kusur edip takdire bühtan eyleme.“ (Bühtan eyleme:Suç yükleme, iftira, kara çalmak.)

Ancak yine biliyoruz ki; eğer tedbirde bir kusur varsa, binalar usulüne uygun yapılmamışsa, bu kusur; yetkililere, kontrol müesseselerine güvenip, o binayı sağlam bilerek alan veya çaresiz kiralayan insanların değildir.

Yani mağdur olan kimseler, umumiyetle maddi yönden tedbir almamış kimseler değildi. Fakat musibet onları ve yakınlarını vurdu.

Artık bu kardeşlerimizin nasibine düşen; sabır, teslimiyet ve karşılığını Allah'dan beklemektir. Evvela; depremde hayatını kaybeden şehitlerimize Allah'dan rahmetler diliyoruz. Deprem’de ölen müminler şehittir.

Onlar büyük makama erdiler. Bu Sevgili Peygamberimizin müjdesidir.

Musibete uğrayan diğer kardeşlerimize ve o acıları en derinden hisseden yakınlarına Hz.Allah tan sabır ve kolaylıklar diliyor, bunun için daima dualar ediyoruz. Bu kardeşlik vazifemizdir.

 Kur'an-ı Kerimde müminlerin birbirlerine hakkı tavsiye etmeleri, sabrı tavsiye etmeleri, merhameti tavsiye etmelerinden övgüyle bahsedilir.(Asr,3 Beled, 17)

Onun için kardeşlerimize sabır tavsiye ediyoruz.

Yaşadığımız şu imtihan dünyasında hepimiz zaman zaman hikmetini bilemediğimiz için ilk başta hoşumuza gitmeyen hallerle karşılaşırız.

Bu durumlarda bizim imdadımıza yetişecek en güzel haslet, sabır ve teslimiyettir. Bu sabır, o sıkıntının zararından kurtardığı gibi, bizleri kişilik olarak olgunlaştırır.

 En mühimi ise Allah için gösterilen sabrın karşılığındaki büyük mükâfattır.

Bu mükafat dünyada da verilebilir. Ama asıl karşılık Hz.Allahın katındaki büyük manevi kurtuluştur.Peygamberimiz (s.a.v); "Sabır cennet hazinelerinden bir hazinedir" buyurur.

Yüce kitabımız Kur'ân-ı Kerim'in yetmişten fazla yerinde sabırdan bahsedilir.

 Ve hiçbir amele verilmeyen mükâfat, sabır karşısında va’dedilir.

“Sadece sabredenlere ecirleri hesapsız olarak ödenecektir.”ayeti kerimesi buna delildir.(Zümer suresi 10)

İslam büyükleri sabrı üçe ayırmışlardır:
-Birincisi; Cenab-ı Hakkın emirlerine uymakta sebat göstermektir.

 Namaz,Oruç, Hac, hep sabır gerektirir.

-İkincisi, haramlardan korunmakta  sabırdır .  

-Üçüncü ise musibetlere karşı, bilhassa ilk  geldiği anda katlanmak, sabretmektir. Bu, sabrın en zoru ve derecesi en büyük olanıdır.

Bundan dolayıdır ki Cenab-ı Mevla, en sevdiği kulları olan peygamberlerine en ağır musibetleri vermiş ve onların sabırlarını Kur'an-ı Keriminde methetmiştir.  “Muhakkak ki Hz.Allah sabredenlerle beraberdir.”(Bakara,153)

Ayeti kerimesi, sabreden kulun Hz. Allah’ın maiyyetinde olduğunun müjdesidir ki anlayanlar için tarifi imkansız bir şereftir.

Çünkü sabrettikçe maiyyeti İlahi; yani Cenabı Hakla beraber olma, ona yakın olma hali daha da artmaktadır.

Ayeti kerimede şöyle müjdelenir.

“Sizde bulunanlar tükenip gider, ama Allah'ın katındakiler kalıcıdır.

 Asla şüphe yok ki, güçlüklere göğüs gerip sabredenlerin ecir ve mükafatlarını, yapmış olduklarının çok daha güzeliyle vereceğiz.” (Nahl 96)

Hadis-i Şerifte meali:

“Yorgunluk, sürekli hastalık, tasa, keder, sıkıntı ve gamdan; ayağına batan dikene varıncaya kadar Müslümanın başına gelen her şeyi; Hz.Allah, onun hatalarını bağışlamaya, mağfirete vesile kılar.(Buhari)

İhlas-ı Şerif Melekleri ile Yardım İsteğinde Bulunmak

05 Şubat 2023

TEVBE ETMEK, RAHMETE VESİLEDİR.

 


Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:Günahından (ihlas ve samimiyetle) tevbe eden, hiç günahı olmayan kimse gibidir.” (Sünen-i İbn-i Mâce)

Mûsâ aleyhisselâm zamanında şiddetli bir kuraklık ve kıtlık oldu. İnsanlar, Hz. Mûsâ’ya gelip dua etmesini istediler.

Mûsâ (a.s.), İsrâîloğullarının tamamını topladı, hep beraber bir sahrâya çıktılar. O vakit sayıları yetmiş bin yahut daha fazla idi. Hz. Mûsâ, “Yâ Rabbi! Bize yağmur yağdır, rahmetini üzerimize yay. Aramızdaki süt emen çocuklar, otlayan hayvanlar, beli bükülmüş ihtiyarlar hürmetine bize merhamet eyle!” diye dua etti. Lâkin yağmur yağmadı.

Mûsâ (a.s.) tekrar şöyle niyâz eyledi: “Yâ Rabbi! Eğer indindeki derecem azaldı ise, âhir zaman peygamberi Muhammed aleyhisselâm hürmetine bize yağmur ihsân eyle.” Mûsâ aleyhisselâm’ın bu duası üzerine Allâhü Teâlâ şöyle vahyetti: “Senin derecen, benim indimde hiç eksilmez. Sen, mümtâz kullarımdansın. Lâkin aranızda kırk yıldır devamlı bana isyan eden bir kul vardır. İnsanlara seslen, o kimse aranızdan uzaklaşsın. Zira, yağmurdan onun sebebiyle mahrum olmaktasınız.”

Bunun üzerine Hazret-i Mûsâ kalktı ve “Ey kırk senedir Allâhü Teâlâ’ya isyan eden âsî kul! Aramızdan çık, zira senin yüzünden yağmurdan mahrum kaldık.” buyurdu.

O günahkâr, sağa sola baktı. Kimsenin ayrılmadığını görünce, seslenilen kişinin kendisi olduğunu anladı. İşlediği günahlardan pişman bir hâlde boynunu büküp, şöyle niyâz etti: “Yâ Rabbi! Sana kırk yıl isyan ettim, bana mühlet verdin. Şimdi tevbe ediyorum. İtaatkâr olarak sana yöneldim. Beni kabul eyle!”

Sözlerini henüz bitirmişti ki semâda bir bulut göründü ve bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başladı.

Mûsâ aleyhisselâm bunun sebebini Cenâb-ı Hak’tan suâl edince, “Ey Mûsâ! Sizden yağmuru kesmeme sebep olan aynı kişi vesilesiyle size yağmur ihsan ettim.” buyuruldu.

Hazret-i Mûsâ: “Yâ Rabbi! O tevbekâr kulu bana gösteriver!” dedi. Allâhü Teâlâ şöyle vahyetti: “Ey Mûsâ! O kul, bana isyan ederken onu rezil etmemiştim. Şimdi bana itaat ederken mi onu rezil edeyim?”

Kaynak: 05 Şubat 2023 Fazilet Takvimi

 

04 Şubat 2023

İhlâs Suresinin Fazileti

 



İçerisinde bulunduğumuz Receb-i Şerif, Allahımızın ayıdır.

Bu ayda kulluk vecibelerimize daha çok dikkat etmek; tevbe ve istiğfara ağırlık vermek, nafile namazlar kılmak ve hususen, Cenab-ı Hakk'ın zatından bahseden ihlas suresini bol okumak; (Mümkünse başında ve sonunda 7 şer fatiha ile günlük yüz defa veya olabildiğince; hiç değilse en azından günlük 11 defa okumak) tavsiye edilir.

Hadisi şerifte şöyle buyrulur: “Kul hüvallâhü ehad sûresi Kur’ân-ı Kerîm’in üçte birine denktir.(Terğıp C 3 sh. 433,Riyazüs salihin,1014)

İslam âlimleri buradaki müjdeyi izah ederlerken, bazıları bunu;

Kur'an-ı Kerim'in muhtevasının üçte biri şeklinde de izah etmişlerdir.

Çünkü; Kur’an’ın ihtiva ettiği bilgiler temelde üç kısma ayrılır:

Birincisi Tevhid inancı, İkincisi şeriat(yani ibadet ve muameleler),üçüncü olarak da İslam ahlâkı. Fakat ibadet ve ahlak da evvela tevhit inancına bağlıdırlar.

İhlâs sûresi tevhidin temelini teşkil etmesi ile Kur'an'ın üçte birine denktir.

Bu denklik, ihtivâ ettiği ilim ve mâna derinliği ile ilgili olduğu gibi, sevabıyla da ilgilidir. Pek çok hadisi şerif bunu müjdelemektedir.

Sadece Hz. Allah'ın zatından bahseden bu sureyi derin bir tefekkür ile okuyanlar, Cenab-ı Hakk'ın büyüklüğü, kudret ve azametini anlaması itibarı ile çok büyük manevi derece elde ederler. Zaten insanın yaratılış gayesi de Rabbisini tanıyıp ona kulluk etmektir.

Bir hadisi şerifte şöyle buyrulur:

“Yedi kat gökler ve yedi kat yer, ‘Kul hüvallâhü ehad’ üzerine kurulmuştur.

 (Yani onlar, Allâhü Teâlâ’nın birliğine delâlet için yaratılmışlardır).” (Câmiu'l-Kebîr)

Bu sure-i Celile’nin (her Müslümanın bilmesi, haberdar olması gereken) yüce meali kısaca şu şekildedir:

“De ki,ey Habibim O Allah birdir.(Eşi,benzeri,ortağı olmayan tek ilahtır.)

Allah, Samed’dir. (Yani,Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan, fakat ezelde ve ebedde her varlığın Kendisine muhtaç olup, Kendisine sığındığı Zâttır.)

O'ndan çocuk olmamıştır (kimsenin babası değildir), kendisi de doğmamıştır. (kimsenin çocuğu değildir).Ve hiçbir şey O'nun dengi değildir, olamaz.”

Bu sure-i celile, Allah'a şirk koşan Mekke müşriklerine, Üç ilah iddia eden Hıristiyanlara ve kıyamete kadar gizli veya açık şirke karşı bir cevaptır.

Onun için şirkin zıddı olan tevhid ve ihlas bu surenin muhtevasında olduğundan İhlas suresi diye isim verilmiştir.

Bu sureyi usulüne uygun bolca okuyanların gizli ve açık şirkten kurtulmalarına da müjde vardır.

Hz. Aişe Radıyallahü Anha’nın bildirdiğine göre Rasülü Ekrem (S.A.V.) Efendimiz; "Her gece yatağına geldiğinde dua halinde ellerini birleştirerek avuçlarının içine; İhlas, Felak ve Nas surelerini üç defa okuyup iki eliyle vücudundan yetiştiği yere kadar üç defa sıvazlardı, bunu aynı zamanda mühim bir yere giderken de yapardı."(Buhari,Tirmizi)

Böyle yapanların günahları afv olacağı ve o gece ölürse şehitlerden yazılacağı da müjdelenmiştir.

Bu mübarek sure ne kadar okunursa fazilet ve bereketi de o kadar artmaktadır.

(Bir gün Resûlullah(sas) efendimiz ashabına hitaben; “Her kim ‘Kul hüvellâhü ehad’ sûresini on defa okursa, Allah (azze ve celle) onun için cennette bir köşk yapar.” Buyurmuşlardı. Bunun üzerine Ömer bin Hattab (r.a.) “Öyleyse ben bunu çok okuyacağım yâ Resûlallah” dedi. Resûlullah (s.a.v.) de “Allâhü Teâlâ (nın hayrı) daha çok ve daha güzeldir.”buyurdular. (Fazilet takvimi, 04.04.2017)

 Hadisi şeriflerde şöyle müjdelenir:

Kim bir kabristandan geçer de İhlası şerifi on bir defa okur, sonra sevabını ölülere hediye ederse, okuyana kabristandaki ölüler adedince sevap verilir.

Kim her gün elli defa İhlası şerif okursa kıyâmet gününde ona: “Ey Allâhü Teâlâ’yı medheden kişi, kalk ve cennete gir” denilir. (Tebarani Mü’cemü’s-sağir C 2 Sh.781)

Kim namaz abdesti gibi kâmil abdest alıp Fâtiha ile başlayarak İhlas sûresini yüz defa okursa Allâhü Teâlâ her harf için on hasene (sevap) yazar, on derece yükseltir ve cennette o kişiye on köşk binâ olunur.” (Beyhakî,Şuabül İman)

Kim her gün İhlas sûresini iki yüz defa okursa -kul hakkı hâriç-  elli senelik günahları bağışlanır.”(Tirmizî) 

Hz.Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, bir adam:

Ben şu “kul hüvellahü ahadsûresini seviyorum, dedi. Peygamberimiz (sas):

“Şüphesiz ki onun sevgisi seni cennete götürür.” buyurdular.(Riyazüssalihin,1015)

Hz. Ali (K.V)efendimiz şöyle müjdelemiştir;

Şayet Cenab-ı Hakk, Ümmeti Muhammed'e azap etmek istese idi, onlara iki şeyi vermezdi: Bunlar; İhlası şerif suresi ve Ramazanı şerif ayıdır…

Değerini anlatmaktan aciz olduğumuz İhlası şerifin büyüklüğünden birkaç parıltı sunmaya çalıştık.

Unutmayalım ki; Mevla’mızın emir ve yasakları hepsinin üstünde sevap ve dereceye sahiptir. Bu tür nafileler ise manevi takviyedir, yardımdır.

Ayrıca; bu tür okumaların evvelinde, Kur'an-ı Kerim'in anahtarı olan Fatiha-i şerife okunur. Namaz dışında okunurken her birerinde besmele okunur.

Aslında, Kur'an-ı Kerim'in tamamı bizler için nimettir.İhlası şerifin değeri ise çok farklıdır. Rabbimizin bu ümmete hususi ikramlarındandır.

İhlas-ı Şerif Melekleri ile Yardım İsteğinde Bulunmak Tıklayınız…


22 Ocak 2023

RECEB-İ ŞERİF(23 Ocak 2023 Pazartesi 1 Recep 1444)

recep-e1398631429674

“Receb ayının ilk günü oruç tutmak üç senelik günahlara, ikinci gününde oruç iki senelik günahlara; üçüncü gününde oruç bir senelik günahlara keffarettir. Sonraki her gün bir aya keffarettir.” (Hadîs-i Şerîf, Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr)

“Beş gece vardır ki, bu gecelerde yapılan duâlar reddolunmaz. Cuma gecesi, Receb ayının ilk gecesi, Şabân ayının on beşinci (yani berât) gecesi ve bayram geceleri.” (Hadîs-i Şerîf, Musannef-i Abdurrezzâk)

RECEB-İ ŞERÎF

23 Ocak 2023 Pazartesi günü idrak edeceğimiz mübârek Receb ayı, kamerî ayların yedincisidir. “Eşhuru hurum”dan olan bu ay, Şehrullah yani Allâhü Teâlâ’nın ayıdır. Bu aya oruçlu girmeli ve bu ayda çok ilticâ etmelidir.

(Misafir geleceği zaman nasıl evimizi temizliyor ve kendimizi çeki düzen veriyorsak, Müslümanlara rahmet ve mağfiret olarak gelen bu ay gelmeden tevbe etmeli, kendimizi madden ve manen temizlemeli ve oruçla karşılamalıyız.)

Receb ayının 1’inci günü oruç tutanlara 3 senelik, 2’nci günü oruç tutanlara 2 senelik, 3’üncü günü oruç tutanlara ise 1 senelik nâfile oruç sevâbı verilir. Bu, hadîs-i şerîf ile sâbittir. Üç günden sonra her gününe birer ay oruç sevâbı verilir. Bu ay Cenâb-ı Hakk’a mahsus bir ay olduğu için yalnız Zât-ı İlâhi’yi bildiren İhlâs Sûresi’ni çok okumak lâzımdır. Bilhassa bu aya hürmet olarak, ayrıca günde 11 defa İhlâs-ı Şerîf okumalı, tevhid, istiğfâr ve salavât-ı şerifeyi ihmâl etmemelidir. Bu ayda 2 kandil vardır:

1. İlk cuma gecesi “Regâib Kandili”,(26 Ocak 2023 Perşembe akşamı)

2. Yirmi yedinci gecesi “Mi’rac Kandili”dir.(17 Şubat 2023 Cuma akşamı)

Bu ayın birinci gecesi bir tesbih namazı veya Receb-i Şerîf’in ilk onu zarfında bir def’aya mahsus olmak üzere kılınan on rek’at namaz da kılınabilir. Önümüzdeki günlerde bu namazların kılınış şekli anlatılacaktır.

Receb ayında her gün, -başında ve sonunda 7’şer Fâtiha ile- 100 İhlâs-ı Şerif okumak da çok sevâptır. Bu ayda, mümkün olduğu kadar Hatm-i enbiyâ yapılmalı ve oruç tutulmalıdır. Bu orucu 13, 14 ve 15’inci günlerinde tutanlar, Eyyâm-ı Bıyz’da oruç tutma sünnetini de yerine getirdiklerinden, nice hastalıklardan şifâ bulurlar. (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)

RECEB AYI ALLÂHÜ TEÂLÂ’NIN AYIDIR.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) “Receb ayı Allâh’ın ayıdır, Şaban benim ayımdır, Ramazan ise ümmetimin ayıdır.” buyurdular.

Receb ayı, günahları terk içindir. Şaban Allâh’ın ahdine vefa ve amel içindir. Ramazan sıdk ve safa içindir.

Receb tevbenin kabûlüne, Şabân şefâate, Ramazan ise sevabların kat kat olmasına vesiledir. Receb tohum ekme, Şaban sulama, Ramazan ise hasad ayı yani ekip suladığını biçip devşirip toplayacak bir aydır.

Receb öyle bir aydır ki, Allâhü Teâlâ onda işlenen hayırlara kat kat sevâb verir.

Bu ayda edilen duâ müstecâb (kabul) olur. Onda işlenen küçük hatalar affolunur. Onda işlenen hayrın sevâbı gibi işlenen günahın cezâsı da kat kat olur.

Peygamber Efendimize (s.a.v.) “Yâ Resûlallâh! ‘Receb Allâh’ın ayıdır’ ne demektir,” diye sorulunca “Receb Allâh’ın ayıdır. Çünkü Receb, Hakk’ın mağfiretine mahsus bir aydır… Bu ayda Allâhü Teâlâ peygamberlerin duâlarını kabûl etmiştir. Bu ayda Allâh, evliyasını düşmanlarından kurtarmıştır.

Bir kimse bu ayda oruç tutsa, Allâh ona üç türlü lütufta bulunur: Onun geçmiş günahlarını mağfiret eder, kalan hayatında (hayır üzere bulundukça) onu korur, mahşerde susuzluktan emin kılar.

Bir yaşlı zât ayağa kalkıp: “Yâ Resûlallâh! Ben Receb ayının hepsini oruç tutamam” deyince “Sen Receb ayının birinci, onbeşinci ve sonuncu günleri oruç tut, hepsini tutmuş gibi olursun. Çünkü hasene on katı ile yazılır, ammâ ilk Cuma gecesinden de gâfil olma” buyurdular. Fazilet Takvimi

***

REGÂİB GECESİ VE BU GECEDE YAPILACAK İBÂDETLER

Receb-i Şerîfin ilk cuma gecesi, yâni 26 Ocak 2023  Perşembeyi Cumaya bağlayan gece Regâib Gecesi'dir. Bu geceyi oruçlu olarak karşılamalıdır.

Regâib gecesi, akşamla yatsı arasında 12 rek'at Hâcet namazı kılınır. İki rek'atte bir selâm verilerek kılınan bu namazda, Fâtiha'dan sonra her rek'atte 3 İnnâ enzelnâhü... ile 12 İhlâs-ı şerîf okunur. Namazdan sonra, 7 Salât-ı Ümmiye okunup secdeye varılır. Salât-ı Ümmiye şudur:

"Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammedini'n- nebiyyi'l-ümmiyyi ve alâ âlihı ve sahbihı ve sellim."

Secdede 70 defa "Sübbûhun Kuddûsün Rabbünâ ve Rabbü'l- melâiketi ve'r-Rûh" okunur. Secdeden kalkıp bir defa "Rabbiğfir verham ve tecâvez ammâ ta'lem. İnneke ente'l-e'azzü'l-ekrem." okunur. Tekrar secdeye varılıp yine 70 defa "Sübbûhun Kuddûsün Rabbünâ ve Rabbü'l-melâiketi ve'r-Rûh" okunur. Secdeden sonra duâ edilir. Duâda Allâh'a şu şekilde ilticâ etmelidir: "Allâhümme bârik lenâ Recebe ve Şa'bâne ve belliğnâ Ramazân." Regâib Gecesi'nden sonraki gündüzde, yani cuma günü öğle ile ikindi arasında 2 rek'atte bir selâm verilerek 4 rek'at teşekkür namazı kılınır. Her rek'atte 1 Fâtiha, 7 Âyetü'l-Kürsî, 5 İhlâs-ı şerîf, 5 Kul eûzü birabbi'l-felak, 5 Kul eûzü birabbi'n-nâs sûreleri okunur. Namazdan sonra 25 defa "Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhi'l- aliyyi'l-azîmi'l-kebîri'l-müteâl", 25 defa "Estağfirullâhe'l-azîm ve etûbü ileyk" diyerek istiğfâr ve sonra da duâ edilir. (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)

***

RECEB AYINDA ORUÇ TUTMANIN FAZİLETİ

Rasülüllah S.A.V. ile beraber yürüyorduk. Bir kavmin kabristanına uğradık. Aleyhisselâm Efendimiz durdu. Şiddetli bir şekilde ağladı ve dua etti. Sonra şöyle buyurdu: -“Ey Sevbân, buradakiler kabirlerinde azab görüyorlar. Onlara dua ettim, azabları hafifletildi.” Daha sonra buyurdu ki: -“Eğer onlar Receb ayında bir gün oruç tutsalardı, yahut bir geceyi olsun ibadetle geçirselerdi kabirlerinde azab görmezlerdi.”  Enes bin Malik’in naklettiği bir Hadis-i Şerif ise şöyledir: -Kim Receb ayında bir defa ihlas suresini okursa Hazreti Allah onun elli senelik günahını af eder. Receb ayında oruç tutmanın faziletine dair bir çok Hadis-i Şerif rivayet edilmiştir.  Hadis-i Şerif: Ebu Katâde Enes Radıyallâhü Anh’dan rivayet ediyor: -Cennette bir nehir vardır. Ona Receb denir. Sütten daha beyaz, baldan daha tatlıdır. Receb ayında bir gün oruç tutanı Hazreti Allah o nehirden sular.   Hadis-i Şerif: -Receb ayının sair ayları üzerine fazileti, Kuran’ın diğer kitaplar üzerine fazileti gibidir. Kim onda üç gün oruç tutarsa Allâh’ü Teâlâ o kişi ile Cehennem arasında bir hendek ve perde kılar.  Said İbni Cübeyr babasından, o da Rasülüllah Aleyhisselâm’dan rivayet etti. Efendimiz buyurdular ki: -Receb büyük bir aydır. Allah bu ayda hasenatı kat kat eder, seyyiâtı da siler. Kim Receb’den bir gün oruç tutarsa, sanki bir sene oruç tutmuş gibi olur. Kim ondan yedi gün oruç tutarsa ona cehennemin yedi kapısık apanır. Kim ondan sekiz gün oruç tutarsa, ona cennetin sekiz kapısı açılır. Kim ondan on gün oruç tutarsa, Allah ona istediğini verir. Kim ondan on beş gün oruç tutarsa kendisine şöyle seslenilir: “Gerçekten af olundu.” Kim artırırsa Allah da ona (ecrini) artırır. (Ramuz 288/13)

***

RECEB'E TAZİM EDEN KABRİNDE YALNIZ DEĞİLDİR

Beyt-i Makdis’de ibadetine düşkün bir kadın vardı. Receb ayı geldiği zaman bu aya tazim kastı ile her gün 11 defa İhlası Şerifi okurdu. Kıymetli ve pahalı elbiselerini çıkarır, eski ve değersiz elbiseler giyerdi. Yine bir Receb ayında hastalandı. Eski elbiseleri ile defnedilmesini vasiyet etti. Oğlu, insanlara gösteriş için değerli kumaşlar ile kefenledi. Rüyada oğluna dedi ki:

-“Oğlum! Niye vasiyetimi tutmadın.” Kabrini kazdı, fakat mezarında bulamadı. Hayret ve üzüntü ile ağlamaya başladı. O esnada şöyle bir ses duydu:

-“Bilmez misin ki, bizim ayımız Receb’e tazim eden kabrinde yalnız başına bırakılmaz.” (Zübdet-ül Vaiz”in’den)

06 Ocak 2023

Size ne oluyor ki,….”

 

Büyük Fetih

3 Ocak veya 11 Ocak tarihi, İslâm tarihinde Mekke-i Mükerreme’nin fethinin sene-i devriyesidir.

İslâm tarihinde bazı mühim dönüm noktaları vardır. Birincisi, Bi’set; yani Efendimiz (sav)e peygamberliğin gelmesidir. Ona peygamberlik gelince, son peygamberin kendilerinden olmasını bekleyen Yahudiler perişan olduğu gibi Mekke’de başta Kureyş olmak üzere insanlara liderlik yapmak, üstünlük kurmak isteyenler de bertaraf oldular. Bu sebeple bütün bu zümreler, Kur’anın  hak kitap olduğunu, Hz. Muhammed’(sav)in son peygamber olduğunu çok iyi bildikleri halde menfaatleri elinden gittiği için İslâm’a düşman oldular.

Özellikle Kureyş; Sevgili peygamberimiz(sav) başta olmak üzere bütün Müslümanlara, bilhassa fakir ve kimsesiz olanlara, hatta Efendimiz(sav) i korumaya devam eden Haşimoğullarına bile elinden gelen her türlü sıkıntıyı, işkenceyi, boykotu yapmaktan geri durmadı, öldürmekten  bile çekinmedi. İslâm’ın ilk 13 senesi böyle çileli geçti.

Daha sonra Peygamberimiz(sav) ve ashabı hicretle rahatladılar.

Medine-i Münevvere’ye hicret, İslâm tarihinde ikinci bir dönüm noktasıdır.

Medineliler, onlara benzersiz bir fedakârlıkla sahip çıktı. Müslümanlar güçlendi. Medine-i Münevvere, Hadisi şerifte de ifade buyrulduğu üzere;

İslâm’ın Kubbesi, İman beldesi, Hicret toprağı,…” Ve İslâm devleti oldu.

Ancak; Kureyş başta olmak üzere, Yahudiler ve diğer müşrikler düşmanlıklarını daha da artırdı. Sırası ile Bedir, Uhut, Hendek imtihanları başarı ile geçildi.

Allah Resulünün ashabı, canlarını mallarını feda etmekten çekinmediler.

Şehit oldular, gazi oldular, çok büyük hizmetler yaptılar ve Allah katında çok büyük manevi dereceler kazandılar.

Bilhassa Hudeybiye de gösterilen muazzam bağlılık ve biatlerinden Cenab-ı Hakk o kadar razı ve memnun oldu ki, o biatlerini Kur’an-ı Mübin de medhü sena etti ve Büyük Fetih yani Mekke-i Mükerreme’nin fethi müjdelendi. Hicretin sekizinci senesi, müşrikler Hudeybiye antlaşmasına riayet etmediği için Allah’ın emri ile kan dökülmeden Mekke-i Mükerreme’nin fethi nasip oldu.

Bu Fetih üçüncü bir dönüm noktasıdır.

Nitekim, o zamana kadar civardaki Arap kabileleri İslâm’a meyletmişler, ancak Kureyş’in zararından çekindikleri için beklemede kalmışlardı. Kureyş bertaraf olunca, uzun zamandır istediklerine kavuştular ve İslâm’a koştular.

Nasr suresinde şöyle buyrulur:

“Allahın yardımı ve Fetih geldiği zaman. Ve Sen (Ey Habibim) insanları

 dalga dalga,(kitleler halinde) Allah’ın dinine girdiklerini gördüğün zaman.

 Allah’ı Hamd ile Tesbih et ve Ondan mağfiret dile. Elbette O tevbeleri fazlasıyla kabul edendir.”

İşte bu ayetler, Fethi ve sonraki büyük inkişafları müjde ediyordu.

İslâm dini hiçbir zaman tepeden inmeci olmamıştır. Büyük Fetih aslında önce kalplerin fethi olmuştur. Dinde zorlama da yoktur. Baskılardan kurtulan insanlık artık kendi istekleri ile İslâmla şereflendiler. Hatta onlardan önce Kureyş İslâm’a koştu. İslâm’ın nuru, Sevgili Peygamberimizin alemlere Rahmet olan güzel hasletleri onların kalplerindeki inkar bulutlarını dağıttı ve onlar da Allah Resulünün ashapları arasına katılıp ömürlerinin geri kalanını son nefeslerine kadar son nefesleri dahil İslâm için hizmet ve cihatla geçirdiler.

Onlar da çok büyük manevi dereceler kazandılar.

Ancak, bir hususa işaret etmek istiyorum. Amellerin derecesi zorluklarına göredir. Sonraki Müslümanlar da Allah yolunda bir ömür gayret etseler de ilklerin derecesine hiç çıkamadılar.

Hadid suresinin 10.ayeti kerimesinde şöyle buyrulur:

“(Ey müminler!) Size ne oluyor ki, Allah yolunda mallarınızı sarf etmiyorsunuz? Hâlbuki göklerin ve yerin mirası (zaten) Hz. Allah’ındır. İçinizden; Fetihten (Mekke’nin fethinden) evvel, Allah yolunda (mallarını) harcayıp Allah yolunda savaşanlarınız, diğerleri ile eşit olmazlar. Onlar, fetihten sonra iman edip de Allah yolunda mallarını harcayıp, savaşanlardan, fazilet ve derece bakımından daha üstündürler. Bununla beraber Hz. Allah (bu iki zümreden) hepsine en güzel olanı (yani Cenneti) va’d etmiştir. Allahü teala bütün yaptıklarınızdan haberdardır.”

İslâm’ın garip zamanlarında, hizmete, yardıma en çok ihtiyaç varken Allah yolunda koşturanlarla, rahat zamanlarında bu işi yapanların asla bir olamayacağını bu ayeti kerimeden daha güzel ne anlatabilir.

Bu tür zamanlar kıyamete kadar tarihin değişik devirlerinde olagelmiştir.

Gayret edenler en büyük manevi kazancı elde etmişlerdir.  

***

Müziksiz ilahi – Mekke Medine Yolları

BİR EVİN HİKAYESİ


02 Ocak 2023

Ameller nasıl şekle bürünür?


Resulullah’ın(s.a.v.) manevi sûreti şeriattır. Şeriat kuvvetli olursa sûret de kuvvetli olur.

Babam Şeyh Yakup Efendi (.a.) anlatırdı. Sulûkumun ilk zamanlarında ben ne amel işlesem hemen gelir karşımda bir şekil alırdı. Bir gece yatsı namazını kılmıştım. Gayet güzel bâkire bir cariye gelip karşıma dikildi. Fakat baştan ayağa çıplaktı. Ben gözlerimi kapattım,

-“Var git karşımdan” dedim.

-“Nasıl giderim ki, ben senin kıldığın yatsı namazınım. Ben senden bir an olsun ayrılamam” dedi. Ben de

-“Peki niçin çıplaksın” dedim. Bana şöyle cevap verdi.

-“Benim elbisem sünnet idi. Sen sünneti kıldıktan sonra falan derviş ile dünyevi bir konuda konuştun. Sünnetin sevabı gitti, ben de çıplak kaldım. Senin amellerin içinde, kıyamete kadar çıplak olarak kalıp, utanacağım.”

Merhum babam bunun üzerine:

-“Bundan sonra  farz ile sünnet arasında konuşmayı terk ettim” dedi.

Bu kıssadan anlaşılacak şeyler şudur:

Ameller bir şekle bürünürler. Şeriatın da bir şekil ve sûreti vardır. Bu şeklin tam teşekkül etmesi için, ibadetlerin şartlarına riayet gerekmektedir.

 Kaynak : Yusuf Bin Yakup el-Halveti

 Tenbîhü’l-Gabi fi Rü’yetin-Nebi  Sayfa 87-89 

Bedir Yayınevi

01 Ocak 2023

Mülk Sahibi

 El-mülkü lillâhi men yazfer bi-neyli gınen

Yüreddid kahran ve yühvî nefsehu'd-derekâ

Lev-kâne lî ev li-gayrî kadre ünmületin

Fevka't-türâbi le-kâne'l-emru müşterekâ

(Mülk, yani dünya ve içindekiler Allah'ındır. Kim ki zenginlige kavuşmak maksadıyla zafer elde ederse Allahü Teala ondan o zenginliği zorla alır ve onu en aşağı dereceye düşürür. Benim veya bir başkasının yeryüzünde bir parmak ucu kadar toprağı olsa bu Allah'a ortak koşmak, şirk değil midir? Halbuki yeryüzünde hiç kimsenin bu kadarcık bile mülkü yoktur. Mülk sahibi ancak Allahü Teala'dır.) Yavuz Sultan Selim Han

Kaynak:Yavuz Sultan Selim Han - Sayfa 62 Çamlıca Yayınları 

 

27 Aralık 2022

Sabah Namazı










Rabbimizin emri olan beş vakit namazın her birinin ayrı değeri olduğu gibi, sabah namazının da kazandırdığı farklı manevi zenginlikler vardır.

Sabah namazı vakti, imsak kesilmesinden güneşin doğuşuna kadarki süredir.

İşte bu zaman dilimi, bütün mahlukatın Mevla’yı zikrettiği, rızıkların dağıtıldığı, duaların kabul edildiği, maddi ve manevi hacetlerin giderildiği bir vakittir.

Sevgili Peygamberimiz(sav): “Allâh’ım!.. Ümmetimin (sabah) erken vakitlerini(o vakitlerde başladıkları işlerini) bereketli kıl!” diye dua buyurmuşlardır.(Ebû Dâvûd,Tirmizî, İhya)

Onun için her mümin en azından bu saatte uyanık olmalı; ibadet, zikir ve duadan, Mevla’mızın sonsuz ikram ve ihsanından mahrum kalmamalıdır.

İsra Suresinin 78.Ayetinde şöyle buyrulur:

Güneşin batıya kaymasından (yani öğle vaktinden), gecenin kararmasına (yani yatsı vaktine) kadar olan namazları (güzelce) kıl, bir de( kıratı ile seçkin olan) sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazı, gece ve gündüz meleklerinin hazır bulundukları, şahitlik ettikleri bir namazdır.”

Bu ayet-i kerimede, önce öğleden yatsıya kadar olan dört vakit namaz; sonra da hususen Sabah namazı emredilmiştir.

Burada sabah namazına kalkmanın ve bu namazın yüceliğine de işaret vardır.

Ebu Hüreyre Hz.nin rivâyetine göre Efendimiz (S.A.V) şöyle buyurdular:

 “Sizin takip eden gece ve gündüz melekleri vardır. Bunlar  sabah namazında, bir de ikindi namazında(bir nevi nöbet değişimi için)birleşirler.  Sonra Cenab-ı Hakk’ın huzuruna vardıklarında, Rabbimiz kullarının ne yaptıklarını çok iyi bildiği halde,“kullarımı nasıl bıraktınız” diye meleklere sorar. Onlarda “Vardığımız zaman namaz kılarken bulduk, ayrılırken de namaz kılarken bıraktık.” derler. (Riyazüs Sâlihin C.2. S. 377)

Bir İslâm büyüğü şöyle buyurmuşlardır.

“Sabah namazı Cemali İlahi ile, İkindi namazı Zat-ı İlahi ile, diğer namazlar ise sıfatı İlahiyye ile alakalıdır.”(Namazda tadili Erkan ve huşu,s.19,Fazilet neşriyat)

Bu bakımdan sabah namazına kalkmak ve mümkünse bunu cemaatle eda etmek o gün için yapılması gereken en mühim kulluk görevlerimizdendir.

Sabah namazının sünneti de vacip derecesine yakın olup, en kuvvetli sünnettir.

Hz.Aişe (R.anha) dan rivayet olunan bir hadisi şerifte şöyle buyrulur:

İki rekat sabah namazının sünneti, dünya ve içerisindeki her şeyden daha hayırlıdır.” (Riyazüs-Salihin,1104)

Onun için,fıkhi bir hüküm olarak; diğer farz namazlarda; cemaatle namaz kılmak için gelen kişi, eğer imam farza başlamış ise sünnet kılmakla meşgul olmaz, direkt  imama uyup farza başlar. Sabah namazında ise durum farklıdır.

Burada eğer sünnetini kılıp da(tahiyyatta bile olsa)  farza yetişebilecek ise önce sünnet kılar sonra yetişebildiği yerden imama uyar.

Bununla beraber, eğer sünnet kılarken cemaati kaçıracaksa o zaman sünneti de terk eder direk farza başlar. Çünkü sabah namazının sünneti ne kadar kuvvetli ise de onu cemaatle eda etmek ondan daha faziletlidir.  (Ö. Nasuhi Bilmen, Büyük İslam ilmihali md.303)

Olanca gayretine rağmen sabah namazına kalkamayan kişi bunu kuşluk vaktinde ilk fırsatta sünneti ile beraber kılar.

Diğer namazların kazasında sünnet kılınmazken bu vakitte yeni bir namaz vakti girmediği için beraberce kılınır.

Bununla beraber vaktinde kılamadığı için, o vakitteki muazzam tecelliyattan mahrum kaldığı için de derin bir üzüntü duyar Hz. Allahtan Af diler.

Sabah namazını cemaatle kılmakla alakalı olarak, Hz.Osman Bin Affan (Ra.)dan rivayet edilen bir hadisi şerifte şöyle müjdelenmiştir;

Yatsı namazında cemaatte bulunan kimseye, gecenin yarısına kadar namaz kılmış gibi sevap vardır. Yatsı ve sabah namazlarında cemaatte bulunan kimseye ise, bütün gece namaz kılmış gibi sevap vardır. ”) R.Salihin,Tirmizi)

Sabah namazını cemaatle kılmak, aynı zamanda her mümin için en korkunç hal olan münafıklıktan da korunmaya sebeptir:

Ebû Hüreyre (r.a)den rivayet edildiğine göre,Resûlullah (sas)şöyle buyurdular:

"Münafıklara sabah ve yatsı namazından daha ağır gelen hiçbir namaz yoktur. İnsanlar bu iki namazda ne kadar çok ecir ve sevap olduğunu bilselerdi, emekleyerek de olsa cemaate gelirlerdi."(Buhârî, Mevâkît 20))

Mevsim itibarı ile gecelerin uzadığı, güneşin doğuşunun sabah saat 08.00 lere doğru gittiği, bu sebeple sabah namazına kalkmanın da kolaylaştığı, günlerdeyiz.

Bu zamanların değerini iyi bilelim. Vakit girmeden işe gitmek veya evden çıkmak gerekiyorsa, abdestli ve tedbirli bir şekilde çıkıp, güneş doğmadan ilk fırsatta iş yerlerimizde de kılabiliriz.

Ayrıca, sabah ezanları bazı yerlerde güneşin doğuşuna bir saat kala okunmaktadır. Hâlbuki sabah namazı vakti imsak tan  (ve 20 dk.temkin’den) sonra girmektedir.İşe gitmek için evlerinden erken çıkması gereken müslümanlar, takvimlerden bakarak sabah ezanlarını beklemeden namazlarını kılıp çıkabilirler.

Bu vesile ile sabah namazını eda etmenin manevi zenginliğini, kalplerimizde ve ruhlarımızda bıraktığı o muazzam tesiri, doya doya yaşamaya çalışalım.

Mevsimler değişse de geceler kısalsa da artık bu kulluk zevkinden kendimizi hiç mahrum bırakmayalım…        

25 Aralık 2022

İslâmın Üstünlüğü ve Teşebbüh(Benzeme, benzetme, özenme, taklit etme)

 




















Yüce İslam dini, bütün insanlığa en son ve en mükemmel bir din olarak gönderildiği için, kendi mensuplarına da bu şuuru layık görmüş, onları İslam’dan mahrum olanlardan daima üstün kılmıştır. Her Müslüman bunun farkındadır.

Nitekim Sen Müslüman mısın diye sorulduğu zaman “evet Müslüman’ım“ şeklinde değil; ”Elhamdülillah Müslüman’ım” diye cevap verilip, İslam’ın bir nimet olduğunun hatırlatılması ve hamd edilmesi bundandır.

Hadis-i Şerifte İslam’ın bu üstünlüğü şöyle ifade edilir:                                                     

“İslamiyet daima yücedir, üstündür, hiçbir şey ondan daha üstün olamaz.”

İşte bu üstünlük şuuru sebebi ile Müslümanlara; gayri Müslimlerle her türlü ticari, insani ve medeni münasebetlerde izin verilmişken; onlarla kalben beraber olacak, kalplerini yabancılara meylettirecek durumlar caiz görülmemiştir.

Nitekim her namazda ve her rekâtta okuduğumuz, Kuran-ı Kerim’in anahtarı olan Fatiha suresinin son ayetinde; “Ğayril mağdubi aleyhim ve lad dallin” derken, Yahudiler ve onlar gibi Allahın gazabına uğrayanlardan, Hıristiyanlar ve onlar gibi Allahın yolundan sapanlardan uzak olmak için Mevla’mıza dua etmekteyiz.

Yine bundan dolayıdır ki; Namaz gibi en mühim bir ibadeti, güneşe tapanlara benzememek için; güneşin doğduğu, zirvede olduğu ve battığı anda kılmak, ateşe tapanlara benzememek için ateşe karşı kılmak, mekruhtur.

(Muharrem’in onuncu günü oruç tutan sevgili Peygamberimiz (sav)’e, bu günde Yahudiler de tutuyor, denince; ”öyle ise biz de onlardan ayrılmak için seneye dokuzu ila beraber tutarız.” Buyurmuşlardır.)

Peygamber efendimiz (s.a.v.) Medine-i Münevvere’ ye geldiklerinde Ensar’ın yılın iki gününde eğlendiklerini gördü de onlara; “Bu iki gün nedir?“ diye sordu. Onlar da; Cahiliye döneminde bu iki gün bizim bayramımızdı dediler.

Bunun üzerine buyurdular ki:“Allahü teala sizin bu iki gününüzü onlardan daha hayırlısı ile değiştirdi. O da Kurban ve Ramazan bayramıdır.” (Ebu Davud, 1134)

 Ayrıca bayramların, dinlerin sembolü olduğunu açıklayarak şöyle buyurmuştu: "Her kavmin bir bayramı vardır. Bizim bayramımız da bunlardır.”(Buhari, 909)

Böylece Müslümanlar kendi bayramlarına kavuşup, cahiliye adetlerinden uzaklaşmış oldular.

Bu mevzuda şu soru akla gelebilir. Bizim niyetimiz yabancılara benzemek değil; şeklen benzerliğin ne mahzuru var? Evet, niyet zaten asıldır.

Ama unutmayalım ki Allah Resulünün niyeti elbette hepimizden sağlamdır. Ama bu mevzu o kadar mühim ki Yüce Mevla’mız şeklen bile benzerliğe razı değil. İslam her şeyi ile diğerlerinden ayrı ve özeldir. Ortaklık yani şirk kabul etmez.

 ( Büyük İslam âlimi İmamı Rabbani Hz. şöyle buyurur:

 “İki dini tasdik etmek şirktir. Gayr-i Müslimlerin kendi dinlerince değerli saydıkları hususi günlerine onlar gibi katılıp rağbet etmek (Allah muhafaza) şirktir ve küfür’ dür.” (Mektubat-ı şerif, c.3/ m.41)

Yabancılara benzemenin toplumlara zararını Sosyolojinin ilminin kurucusu olarak kabul edilen büyük İslam âlimi İbn-i Haldun, şöyle anlatır:

”Benzemek, taklit etmek onu güzel görüp benimsemeye yol açar. Hâlbuki mağlup ve geri olan topluluklar, kendinden üstün gördüklerine özenip taklit ederler. Bu taklit onları ilerletmediği gibi, bir de kendi benliklerinden, manevi değerlerinden uzaklaşıp mahrum kalmalarına ve neticede tamamen çökmelerine sebep olur.”(İbn-i Haldun, Mukaddime Terc.465/22)

Bu bakımdan, sadece son birkaç asır, batı Hıristiyan âleminin maddi yönden gelişmişliği, Müslümanlardaki inanç ve üstünlük şuurunu zedelememelidir.

Maddi üstünlük zamanla el değiştirir durur. Bu da bir imtihandır.

Asıl olan maneviyat ve ebedi hayattır. Al-i İmran suresinin 139. Ayet-i Kerimesinde bu husus şöyle ifade ediliyor:

”(Ey müminler)Sakın gevşeklik göstermeyin, hüzünlenmeyin, eğer gerçekten inanıyorsanız, en üstün olan daima sizlersiniz.”

 (Asrı  saadetten bir misal : Uhud harbi her yönden ibretlerle doludur. Müslümanlar, Bedir’den sonra burada da müşriklere galip gelmişlerdi.

Ancak; okçuların yerini terk etmesi ile çok büyük sıkıntılar yaşadılar,kayıplar verdiler.

Harbin sonunda Müşriklerin reisi Ebu Süfyan galip bir eda ile şunu söyledi:

Harp sıra iledir. Bu gün Bedrin karşılığıdır. Bunun üzerine Hz.Ömer (ra), Resulü Ekrem (sav) efendimizden izin alarak ona şu cevabı verdi:

 Hayır! Siz hiçbir zaman üstün değilsiniz. Çünkü bizim ölülerimiz şehittir,Cennettedir, Sizinkiler ise Cehennem’dedir. İşte hakiki iman budur.)

Böyle bir imanı kalbinde taşıyan kimse, başkalarına rağbet etmez.

Gayri Müslimlerin ne yılbaşı’ları, ne yortuları, ne bozuk inanç ve aile yapıları; ne de bozuk yaşantıları, hangi ambalaj içinde gelirse gelsin, nasıl empoze edilirse edilsin, onları etkilemez.

Hakiki iman sahibinin; ne yılbaşı ile, ne onun eğlencesi ile, ne de piyango adı altında içimize sokulmak istenen kumarla işi olur.

Hakiki müminlerin gözü, gönlü; İslam’dan, Kuran’dan ve Resulullah’ tan başka bir şey görmez.

Bu sebeple onlar, Ayet-i kerimede müjdelendiği gibi daima üstündürler.

Böylesi kâmil bir imana sahip olmaktan daha büyük bir zenginlik olabilir mi?

NİMETİ İDRAK EDEBİLMEK

Nimeti İdrak Edebilmek Okumayanlar mutlaka okumalı!